Geçtiğimiz hafta Alaçatı'daydım. İstanbul'dan dostlarım geldi, onları ziyarete gittim. Zaten Alaçatı’ya İstanbullular gelir... Alaçatı İstanbul'un ilçesi gibi bir şey. Hatta bence Alaçatı İstanbul'a bağlansın hem ikisinin de Başkanının adı Ekrem, kimse yabancılık da çekmez... Seneler öncesine kadar çok sevdiğim bu kıyı kasabası İstanbullu tatilcilerin, tatil ahlaklarını Alaçatı'ya getirmeleriyle birlikte artık bir kıyı kasabası olmaktan çıktı, bir kıyı karabasanı oldu bence. Tatile, dinlenmeye mi gidiyoruz Kemeraltı’na bayram alışverişine mi gidiyoruz belli değil. Yazıyı okuyanlar şöyle diyebilir; ‘Ee sen de gitme o zaman kardeşim’. Bunu diyen haklıdır... Ben de zaten mecbur kalmadıkça gitmiyorum. Alaçatı’ya gideceğime gıda çarşısına gidip bir kaç tur geziyorum aynı hissi yaşayıp dönüyorum evime...
***
Senelerdir yılın belli zamanlarında İstanbul'dan Alaçatı’ya adeta hicret eden tatilcilerin, tatil ahlaklarını pek beğenmiyorum ve bu sebeple Alaçatı’ya çok nadir gidiyorum.
Müsrif, gürültücü ve gösterişli tatil ahlakı ve trafik çilesinden dolayı yılın belli zamanlarında Alaçatı'dan uzak duruyorum. Bütün sene orada ikamet etmek zorunda kalanların ve Ekrem Başkan'ın Allah yardımcısı olsun... Mega kent İstanbul’dan bir insan neden arabasıyla Alaçatı'ya gelir ki?
Alaçatı İstanbul’un bir mahallesi kadar bile yok? Yani arabayı park edecek yer yok... Havalimanı ile Alaçatı arası yaklaşık bir saat... Bari arabanızla gelmeyin yahu... Alaçatı’da hemen hemen her yere yürüyerek gidersin, yürüsene, hem spor olur... Son model arabalarınızdan anladığım kadarıyla hepinizin maddi durumu da gayet yerinde... Altındaki arabanın tatil süresince yakacağı yakıt parasını taksiye versen rahat rahat gezersin... Niyetin altındaki lüks arabayı mı göstermek? Eğer öyleyse tamam, en güzel araba senin, gördük çok beğendik ama İstanbul'da bırak onu, getirme İzmir'e, yer yok... İstanbul'da trafikten şikayet ediyorsun ama her gittiğin yeri İstanbul trafiğine çeviriyorsun, bu ne yaman çelişkidir, etme!
***
Madem konumuz Alaçatı, şu pahalılık meselesinde de birkaç kelam etmek gerek... Düşünülenin aksine ben bu pahalılığı eleştirmiyorum, çok tercih edilen tatil yerlerinde bu kadar fiyat uçurumun olmasını yadırgamıyorum. Lahmacunu 15 liraya da yiyebileceğin yer var 150 liraya da… Yiyeceği ve içeceği normal ederinde de bulabiliyorsun uçuk fiyatlarda da, tercih senin... Benim esas merak ettiğim mesele şu; lahmacunun 15 lira olduğu bir lokantada çalışanlar asgari ücret alırken, lahmacunun 150 lira olduğu mekândaki çalışan da asgari ücret alıyorsa bunu eleştiriyorum... Senin lahmacunu kaç paraya yediğin beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren sana o lahmacunu getirenin ne kadar kazandığıdır...
***
Her şeye rağmen, birçok konuda olduğu gibi salgın önlemleri konusunda da gayet başarılı olan Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran ve ekibi Alaçatı sokaklarında güven veriyor. Sevgili İstanbullular Çeşme’den gönül rahatlığıyla İstanbul'a dönebilirler. Kimseye virüs bulaştırmazlar bu konuda endişeleri olmasın. Yazımda bir genelleme yapıp tüm İstanbulluları hedef aldığım gibi bir algı oluşabilir. İstanbulfobi sahibi gibi gözükebilirim, yerel milliyetçilik yapıyormuşum gibi bir algı da oluşabilir ama peşinen söyleyeyim; öyle değil! Bütün İstanbullulardan söz etmiyorum tabii ki, tatil ahlakı bozuk olanlardan, gürültücü, müsrif, gösteriş budalası olanlardan, cins kedi ya da köpeğini tatil aksesuarı gibi yanında gezdirip, tatilin sonunda da sokağa atan İstanbul pilaklılardan söz ediyorum. Lütfen yanlış anlaşılmasın!
Not: Ben bu satırları yazarken Alaçatı Port’ta yangın çıktığı haberi geldi. Çok üzücü bir durum. Henüz sebebini bilmiyorum ama umarım ihmal ya da dikkatsizlik değildir... Ekrem Başkan'a ve tüm Alaçatılılara geçmiş olsun.