Büyük bir hüsran içerisinde geride bıraktığımız Euro 2020’nin maalesef ilk elenen takımı olduk. Geçtiğimiz haftaki yazımda turnuva ‘bizim çocuklar’ için şimdi başlıyor demiştim ama maalesef yanılmışım. Galler ve İsviçre maçlarında da sahaya İtalya maçından farklı bir şey koymayı başaramadık. Adeta 270 dakika süren çok zorlu bir boks maçından çıkmış gibiydik Pazar akşamı. Rakiplerimizin baskılarına ve akılcı oyunlarına hiçbir noktada karşılık vermeyi başaramadığımız gibi topun bizde olduğu anları da olabildiğince verimsiz kullandık. Üzgün olduğumuz kadar da şaşkın olduğumuz bir turnuvayı geride bırakıyoruz. Sebebi ise yakalamış olduğumuz jenerasyonun hem kendi kulüplerinde geçen sezon geçirdikleri harika sezonları hem de turnuvaya gittiğimiz süreçte yakaladığımız galibiyet serileriydi. Fransa’dan iki maçta 4 puan alan, daha sadece birkaç ay önce Hollanda’ya İstanbul’da 4 atan, hemen ardından Norveç’i büyük bir hezimete uğratan oyuncular bunlar değiller miydi?
Şampiyonaya katılacak tüm takımlardan önce bizim milli takımımız toplandı, fakat geride bıraktığımız 270 dakikada görmüş olduk ki kamplar teknik taktik çalışmak için değil televizyon reklamlarında oynamak içinmiş oysa ki. Tabi tüm bunların yanı sıra takımın başında maalesef çok formsuz bir Şenol Güneş vardı. Oyuna hamleleri, oyuncuların her bir maça hazırlanma şekli, saha içerisindeki dizilişimiz, duran top organizasyonlarımız, savunma hattımızdaki kopukluklar aslında Şenol Güneş’in takımı tam anlamıyla hazırlayamamış olduğunun en büyük göstergesiydi. Fakat benim için Şenol hocanın en büyük hatası ne oyuna yaptığı hamleler, ne de teknik ve taktik kısımdaki eksikliklerdi. Şenol hocanın en büyük hatası kendi teknik ekibinin zayıf olmasıydı. Kariyeri boyunca bırakın Avrupa’da herhangi bir atmosferi yaşamayı, Şampiyonluk yaşamış bir İstanbul takımını bile çalıştırmamış olan Bayram Bektaş, Şenol hocanın yardımcısı konumundaydı. Şenol hoca kalitesinde ve tecrübesinde olan birinin o turnuvaya giderken gerçek bir teknik ekip kurmasını beklerdim.
Oyuncu grubunun içerisinde de abi niteliği taşıyan tek isim maalesef 270 dakika boyunca sahada sadece hakeme küfür edip, isyan etti. Kaptan olmanın ne demek olduğunu bilenleri de bu görüntülerin fazlasıyla üzdüğünü düşünenlerdenim. Peki şimdi ne olacak diye düşünürsek, Şenol hoca açıklamalarında kendisi istifa etmeyeceğinin sinyallerini çok açık bir şekilde verdi. Türkiye Futbol Federasyonu’nun da Şenol Güneş’i görevden alabilecek bir liyakat ya da duruşa sahip olmadığını biliyoruz. Öte yandan 3 ay sonra devam edecek olan Katar 2022 Dünya Şampiyonası elemeleri öncesinde hocasız kalma riskini almayacaklardır.
Türk futbolu için zorlu bir süreç yaşayacağımızın sinyallerini turnuva boyunca aldık. Liyakatin son yıllarda asla karşılığını bulamadığı Türkiye Futbol Federasyonu maalesef ülkedeki en itibarsız kurumlardan bir tanesi haline geldi. Siyasi ve maddi çıkarlar üzerine kurulu ilişkiler dolayısıyla yönetimde yer alan isimlerin koltuklarından ayrılmaları Türk futbolunun önünü açacaktır.
Başarısızlık olabilir, maç kaybedilebilir ama bizim izlediğimizin herhangi bir açıklaması ve savunması olabileceğini düşünmüyorum. Hemen ilk fırsatta yeni bir yol haritası çizilmesi gerekiyor. Yolu belirleyecek başlıkların ilk ve en önemlisi çok açık. Sadece liyakat.