Pazartesi akşamı karşı karşıya geldiğimiz Letonya’yı son dakikada gelen penaltı golüyle bile olsa yenmeyi başarmak 2022 FİFA Dünya Kupası için şansımızın devam etmesini sağladı. En son 1924 yılında yenmeyi başardığımız Letonya’yı neredeyse 100 yıl sonra ilk kez sahadan mutsuz göndermeyi başardık. ‘Aslında bu bir başarı mıdır?’ diye düşünecek olursak bence değildir. Toplam nüfusu 2 milyon olmayan, FİFA ülkeler sıralamasında 135’inci sırada yer alan, uluslararası arenada sportif anlamda hiçbir başarısı olmayan Letonya’yı son dakika golüyle yenmek bence başarı değildir. Evet, kazanmış olmanın verdiği mutluluğu ülkece yaşıyoruz ama şu an içinde bulunduğumuz günlük mutlulukların aslında milli takımımıza verdiği büyük zararın kendisi olduğunu maalesef göremiyoruz.
Türkiye Futbol Federasyonu tarafından Hamit Altıntop’un yakın tanıdığı olması sebebiyle takımımızın başına getirilen Stefan Kuntz çıktığı 2 karşılaşmada 4 puan almayı başardı. Henüz çok yeni olması dolayısıyla oyuncuları bilmiyor ve tanımıyor olması çok doğal fakat Alman disiplini içerisinde olan bir hocanın uzun vadede başarılı olma ihtimali olduğunu düşünüyorum. Dünya kupası ön eleme grubumuzda geriye kalan 2 maçımızı da kazanmak zorundayız ancak sadece bizim kazanmamız yetmeyecek. Norveç’in ise geride kalan karşılaşmalarda muhakkak puan kaybı yaşaması gerekiyor. Puanların eşit olması durumunda ise bugüne kadar oynanan tüm şampiyona elemelerinden farklı olarak ikili averaja değil genel averaja bakılacak. Bu da Kasım ayında oynayacağımız Cebelitarık maçını kazanmanın tek başına yetmeyeceğini gösteriyor. Cebelitarık karşısında alacağımız farklı bir galibiyet grupta oynanacak son maçlar öncesi hem moral kaynağı olacak hem de averaj olarak Norveç’e karşı üstünlük kurmamızı sağlayacak.
Yolun sonunda ne olursa olsun, ister Dünya Kupası’na gitmeyi başaralım ister 2006, 2010, 2014 ve 2018’de yaşadığımız hüsranın aynısını yaşayalım Türk futbolu adına değişmesi gereken çok şey var. Artık geldiğimiz noktada bu değişimlerin tercih değil zorunluluk olduğunu çok açık bir şekilde görüyoruz. Biz ülke olarak yıllardır bu değişimi futbolcular ve teknik direktörler üzerinden yapıyoruz ama aslında değişmesi gereken onlar değil. İşe öncelikle siyasetten bağımsız bir Futbol Federasyonu yaratarak başlamak gerekiyor. Kararların siyasiler tarafından değil, futbolun içinden gelen ve bağımsızlığını ilan etmiş kişiler tarafından verilmesi gerekiyor.
Dünya Bankası’nın 137 ülkede 6 bin 400 ihaleyi inceleyerek oluşturduğu 2002-2020 raporuna göre dünyada en fazla kamu ihalesi alan şirketler listesinin ilk sırasında Limak Holding yer alıyor. Siz bu holdingin sahibini Federasyon Başkanlığı görevine getirirseniz o ülkenin futbolundan ne başarı ne de keyif bekleyemezsiniz. Bugün UEFA kulüpler sıralamasında 1.5 milyon nüfuslu Güney Kıbrıs bile sizi geride bırakmayı başardıysa, futbolun karar mekanizmasında açıkça bir sorun var demektir.
Önümüzdeki 2 maçı değil 12 maçı bile kazanmayı başarsak bunların hiçbiri kalıcı önem taşımayacaktır. İhtiyacımız olan iyi futbolculara sahibiz. Tek eksiğimiz liyakat sahibi, ahlaklı yöneticiler ama maalesef ikinciye sahip olmadığınız zaman, ilki bir şey ifade etmiyor.