Dünya durdukça durası Aziz Nesin’in “Borçlu Olduklarımız” seslenişi hiç düşmez dilimden.
Benim için de büyük öğretmendi, borçlu olduğumdu. İki yıl önceki Dünya Barış Gününde uğurlamıştık onu da sonsuza... Kimden söz ettiğimi sevgili arkadaşım Düriye Ayyıldız’ın kaleminden öğrenelim. Biraz kısalttım o güzel yazını, bağışla beni sevgili arkadaşım...
Sık sık kullandığımız “seçenek”, “sözel”, “alıntı”, “yerel”... sözcüklerini dilimize kim kazandırmıştır?
Bir zamanlar Ankara’da, üniversitelerde öğretim görevlisidir. Okulun yenisi öğrencilerini sürekli uyarır: “Boş çuval dik durmaz; okuyun, okuyun!”
Zaman geçer, 1996’da kendi isteğiyle emekli olur. Fakültedeki törende onun sözlerine bir gönderme vardır: Kendisine verilen anmalık, çuval görünümündeki bir torbanın içindedir. Üzerinde de bir yazı:
“BU ÇUVAL DOLU”..."
Aradan yirmi yıl geçer. Okulundan, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden bir çağrı alır. Büyük ilgiyle karşılanır. O yılın öğrencilerinin yanında eski mezunlar, onun öğrencileri de vardır. O toplantıdaki şu sözleri ne kadar önemlidir:
“Testle eğitilip tostla beslenen bir kuşak yetişti. İnsanı insana edebiyat taşır. İnsanı insan kılan da edebiyattır. Öğrencilerime bunu vermeye çalıştım yıllarca. Ülkemiz, alacakaranlık kuşağında. Her şey çocuklarımıza okumayı sevdirmekle başlayacak.”
Çok mutludur. Sırada eski öğrencilerinin şaşırtmacası vardır. Öğretmenlerinin bir karikatürünü yaptırıp çerçeveletmişler, üzerine de şunları yazdırmışlardır:
“Hani hep derdin ya ‘Boş çuval dik durmaz; okuyun!’ diye... Bu çuval senin katkılarınla doldu; artık hiç eğilip bükülmez... Hocam, yeter ki sen hep anlat, biz dinleyelim.”
“Ne zaman öğrencilerimin beni anımsadıklarına tanık olsam, içim rüzgârla dalgalanan bir ekin tarlasına dönüşür.” diyen değerli insanın o anki sevinci ne büyüktür!
Bu, onun son dersidir aslında.
Kısa bir süre sonra yitirecektir dostları o ‘Göğüne Sığmayan Bulut’u.
Yakın dostu, değerli yazar Adnan Binyazar’a göre o; dili yalın, düşüncesi aydınlık, sorumluluk duygusu yüksek insan, ruhunun lekesizliğini bize bırakarak ayrıldı aramızdan.
Bu kişi, birçoğumuzun, TRT’de yayımlanan “BİR KELİME BİR İŞLEM” yarışmasıyla anımsadığı Emin Özdemir’dir.
1 Eylül öğretmen Emin Özdemir’in aramızdan ayrılışının ikinci yıldönümüydü. Ona göre AYDIN; sözcük ve terimsel anlamıyla çevresini aydınlatan, bilgisini/ bildiklerini başkalarıyla paylaşan insan olmalıydı, hep öyle yaşadı... Her yönüyle örnek, Cumhuriyet kurumlarının yarattığı bir değerdi.
Öğretmenliğinin yanı sıra TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik, Bilim Çocuk dergilerinde Yayın Danışmanlığı yaptı. Türk Dil Kurumunda, Dil Derneğinde Türkçemize çok emek verdi. Onlarca sözcük/ terim üretti. Düşünceleri, duruşu ödünsüzdü. Dil, yazın, konuşma-yazma-okuma, dil eğitimi teknikleri üzerine birçok araştırma-inceleme, deneme yazıları, kitapları; sözlük çalışmaları; çocuklar, gençler için yazdığı kitaplar da ondan geriye kalanlar arasındadır.
Ülkemizin bugün geldiği nokta her aydın gibi onu da çok üzmüş, bir konuşmasında şöyle demişti:
“KİRLENME HER YERDE..."
Yıllardır dilimizi yabancı sözcüklerden arındırma kendi öz değerlerine kavuşturma kavgası içindeyim. Şu soruyu sormadan edemiyorum: ‘Kirlenme salt dile mi özgü? İLGİNÇ yerine ENTERESAN; BAŞLADI yerine START ALDI; SINANDI, DENENDİ yerine TEST EDİLDİ gibisinden sözleri yeğlemekle mi sınırlı?’ Değil elbette. Kirlenme, toplumsal örüntüyü tümüyle kuşatan tümleşik bir olgu. Nerden kaynaklanıyor bu kirlenme? Soruyu tek sözcükle ‘İNSANDAN’ diye yanıtlayabiliyorum. Öyle ya hangi eylem vardır ki ardında insan olmasın...
“Bizim toplumumuz, sözün gerçek anlamıyla aydınlanma devrimini tamamlamış değildir. Aydınlarımıza düşen bir görev de budur: Ülkenin üzerine düşen yeşil geceyi kırmak, parçalamak... Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda, çağdaş bir Türk toplumu ve insanı yaratmak için çaba göstermek...”
Çünkü “Toplumsal vicdan susarsa sözcüklerin vicdanı başkaldırır...”
Yazdıkların boşa gitmedi Emin Öğretmenim.
Yalnız şu ünlü Çinli bilgenin dediği mi oluyor ne? Önce dilimizi bozup sonra tüm tarihsel, kültürel birikimlerimizi yok etmeye mi niyetliler o “yeşil gece”nin aymazları?
Olsun; aydınlık insanlar var ya şu durup durup da devinime geçen... Üzülme sen, ne toplumsal vicdanı susar bu insanların ne de sözcükleri...
Işığın yolumuzu, sözcüklerin dilimizi aydınlatacak... Rahat uyu...