Akıl sağlığımızı hedef alan yeni bir virüs salgını yaşıyoruz. Koronavirüsten daha tehlikeli bir virüs türü bu. Hiçbir virüs bu derece tehlikeli olmamıştır. Sevgili, baba, koca, abi, amca, dayı, komşu, dede diye anılan, kısaca kendisine “erkek” adı verilen bu virüs kadınların canını almaya doymuyor. Peki, ben bir kadın olarak ölmeden nasıl hayatta kalacağım? 15 yaşındayken bir aile dostumuzun cinsel tacizine uğradım. Adam alkollüymüş. Uzun süre bana psikolojik şiddet uygulamaya devam etmişti. Durmadan karşıma çıkıp; “Erkeklerle gezme adın çıkar. Geç saate kadar sokaklarda gezme başına bir iş gelir” diyordu. “Başıma daha ne gelebilir, güvenli evimde uyurken yatağıma kadar gelebiliyorken sen, benim için güvenli alanlar neresi?” demek istediğim halde sadece susuyordum. Çocuktum ve çok korkuyordum. Temas ettiğim her on kadından sekizi cinsel tacize uğramış. Ve bu durumu normalleştirmek zorunda kalmış. Pek çok kadın kendisine bile itiraf edememiş. Çoğu kız çocuğu da benim gibi yaşından büyük travmalarla mücadele etmek zorunda kalmış. İşin acı yanı ise; kimse kimsenin taciz tecavüz hikâyesini ilginç bulmuyor, şaşırmıyor. “Sana tam olarak ne yaptı?” sorusunun ardından bunu yapan kişinin kim olduğu konuşuluyor. Kuzenimdi, eniştemdi, benim komşumdu, aile büyüğümdü, amcamdı, öğretmenimdi, mahalleden bir abiydi...
Birbirimizin hikâyesini dinlerken bir filmden bahseder gibi garip bir yabancılaşma yaşıyoruz. Biz kadınlar nasıl bir öğrenilmiş çaresizlik yaşıyoruz? Çoğu kadın başka kadınlar tarafından suçlanmış. Sapık kocasını, sapkın oğlunu körü körüne destekleyen kadınların olduğu da bir gerçek. Ailelerin, toplumun kolladığı, yasaların yüreklendirdiği bu adamların yaptıklarının giderek daha korkunç bir hal alması tesadüf değil.
“Tam olarak tecavüz mü yaşadın? Yani şey… Fazla ileriye gitti mi?" işte bu sorudan tiksinmenin sözle anlatımı mümkün değil. Bütün hayatınızı etkileyen bir olay penis farkıyla hafifletilmeye çalışılıyor. Bekâretimize dokunulmamışsa gerisi önemli değil. Biri köpeğe tecavüz ederek öldürür, alkollüyken yapmış olur. Bir başkası genç bir kadına günlerce tecavüz eder alkollü olduğunu söyleyerek elini kolunu sallayarak gezer. Alkol dediğiniz şey birini katil ve tecavüzcü yapmaz. Bizler neden alkollüyken birilerini kaçırıp tecavüz etmiyoruz. Demek ki sorun alkollü olmakta değilmiş.
Biz kadınlar hep yüreğimiz ağzımıza gelerek mi yaşayacağız? Her anımızı korku filmi senaryosu yazarak geçirmek zorunda mıyız? Kocası şehir dışında olan bir kadın evinin kapısının önüne erkek ayakkabısı koyuyor. Nedeni ise evde bir erkek olduğunu düşündürmekmiş. Tek başına bir kadın olduğunu anlarlarsa eve girerlermiş. Bu nasıl bir utançtır. Bir kadın kendisini bir çift erkek ayakkabısı ile korumaya çalışıyor. Farklı bir şehre üniversite okumaya giderken hangimiz korkmadık ki, hangimiz ev tutarken yanımızda bir erkek arkadaş olduğunu hissettirmeye çalışmadık? Biz neden kendimizi bir erkekten ancak bir başka erkekle korumak zorunda kalıyoruz?
Bir arkadaşım üniversitedeyken mahalle bakkalına ev aradığını söylemişti. Bakkal amcamız yardımcı olacağını, telefon numarasını bırakmasını istemiş. Bakkal çok geçmeden arayıp acil yanına gitmesi gerektiğini söylemiş. Kadın ev haberi alacağı umuduyla bakkala koştuğunda; bakkal amcamız elinde tuttuğu bir defter göstermiş. “Bak güzelim bu defterde bazı kadın arkadaşların telefon numaraları var. Ben onlarla uygun bir ücret karşılığında çok fazla ileriye gitmeden eğleniyorum. Korkmana gerek yok güzel kız, sen de ben de bir zarar görmeyiz. Ben zaten evliyim. Eşimi biliyorsun, çok fazla bakkala gelip gitmez. Yabancıya para vereceğime sana vereyim. Öğrencisin senin de ihtiyacın vardır. Öğrencilere çok üzülüyorum. Elimizden geldiğince bizim de bir yardımımız dokunsun." Ve bakkal uzun süre kadını mesajlarla taciz etmişti. Kızı yaşında bir çocuk var karşısında… Tek başına bir şehirde okumaya çalışan bir kadın… Kadın burada ne yapmalıydı? Polisi mi aramalıydı? "Alo polis imdat mı? Ben sapık bir adam tarafından tacize uğruyorum lütfen yardım edin."
Yardım ancak sizin cesediniz aranırken gelir. Belki de gelmez.
Karar: Mahalle bakkalının iyi niyetli yardımsever tutumları göz ününde tutulduğunda, eşine çocuklarına karşı iyi bir baba olduğu düşünülerek, genç kızımıza tecavüz etmemiş, basit bir iki söz söylemiştir. Kızımız bu babacan yaklaşımları yanlış anlamıştır. Bu durumda, bakkalın özgürce sapık sapık ortalarda gezmesinde herhangi bir sakınca görülmemektedir.
Biz bu durumda kimi kime şikâyet edeceğiz?
Neden ben ayrılmak istediğim için vahşice öldürülüyorum?
Kadınlar, çocuklar, hayvanlar, tecavüz edilip öldürülürken, neden sadece kadınların sesi çıkıyor?
Yasalar neden katiller dururken cinayetlere tepki gösterenleri hırpalıyor? Her saniye bir kadının öldürüldüğü bir ülkede öldürülmeden yaşamaya çalışırken, korkmak dışında yollar arıyoruz. Biz kadınlar olarak, son nefesimize kadar kadın kardeşlerimizle omuz omuza olmak zorundayız. Kadın cinayetlerine sadece kadınların değil; aklı, kalbi, vicdanı olan, insan olan herkesin tepki göstereceği günlere uyanmak istiyoruz.
“Tecavüz etsin ama öldürmesin, öldürüyorsa bari yakmasın, parçalara bölmesin çocuğumu…” diye dua eden anneler var bu ülkede. Bilmem anlatabiliyor muyuz?
“İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!” Kimse bizi aksine inandıramaz!