Güvende olmak için kapandığımız evlerimiz, maskelerimiz, sessiz sokaklar, ekonomik çıkmazlar… Hayat hem çok yavaşladı, hem de çok hızlı akıyor. İki ayı geride bıraktık. Bizler can güvenliğimiz için evlerimizde kalırken, dışarıda insanlar can almaya devam ettiler. Her güne bir acı haber düştü. Birine üzülmeyi bitirmeden yeni bir üzüntü eklendi günlerimize…
Sokak ortasında bir çocuk kalbinden vuruldu. Yüzü hala gözlerimin önünde…
Adı Ali… Sokağa çıktığı için öldü. Oysa bizi sokakta öldürecek en büyük tehlikenin virüs olduğunu sanıyorduk.
İnsanlar sokaklarda silahla öleceklerse, kurşungeçirmez yapsınlar bütün maskeleri. Ya da kalp takılsın bütün kurşun sıkan katillere…
İbrahim ölüm orucunu sonlandırdı. Şu tatsız günlerimize birazcık umut doldu diye sevinirken, hayatını kaybetti. Biz daha ölümüne üzülmeye fırsat bulamadan, sosyal mesafeyi aşıp saldırdı bir grup insan İbrahim’in cenazesine…
Birileri el kadar köpeği tekmeledi, birileri çocuk evlilikleri övüp yere göğe sığdıramadı, birileri işsiz kaldı. Birileri doğayı katletmeye devam etti, birileri ormanları yaktı…
Virüs korkusu yüzünden koymaya çalıştığımız sosyal mesafeyi ara ara unutmuş olsak da, kalbimizle, aklımızla, vicdanımızla aramıza koyduğumuz sosyal mesafeyi hiç bozmadık çok şükür. Hiç rahatsız olmadık kötülük karşısında.
Bir çocuğun daha oyununa silah sesi karıştı. Şimdi bunu hangi masal anlatabilir o çocuğa…
Bir varmış bir yokmuş;
Zamanın birinde bütün dünyaya korona diye bir canavar dadanmış. Bu canavar bütün dünya dillerini biliyormuş. Hiç ayrım yapmadan herkesi ziyaret ediyormuş. Hayvanlara ve çocuklara hiç zarar vermiyormuş. Büyükleri korkutup evlerine kapatıyormuş. Kurallara uymayan kimi görse hemen yakalıyor, sepetinden virüs tozu üflüyormuş. O toza bulaşan insanlar karşılarına kim çıkarsa çıksın virüs bulaştırıyorlarmış.
Büyükler evlerinde beklerken, çocuklar da sokağa çıkmıyorlarmış. Bu canavar, büyüklere ulaşmak için çocukları aracı olarak kullanıyormuş. Çocuklara virüs tozu üfleyip büyüklere bulaştırmalarını istiyormuş. Çocuklar büyükleri korumak için sokağa çıkmamaya çalışırken çok sıkılıyorlarmış. Bazen çok uzaklaşmadan evlerinin bahçesinde oyun oynamaya çıkıyorlarmış. Günlerden bir gün bahçede oynarken, oyunlarına çocuk sesi dışında bir ses karışmış.
Kurşun sesi…
Korona canavarından daha tehlikeli bir canavar çıkmış ortaya. Bu canavar çocuklara gözünü kırpmadan saldırabiliyormuş. Onun virüs tozu dolu bir sepeti yokmuş. Ama çok daha tehlikeliymiş. Çünkü onun bir kalbi yokmuş. Kalbini büyürken kaybetmiş.
Üstelik elinde silahı da varmış. Silahını ateş ettirmiş, sesi duyunca bütün çocuklar kaçmaya başlamışlar. Yalnızca bir çocuk kaçamamış, korkudan bir merdivenin köşesine saklanmış. Kötü kalpli insan canavarı, elinde silahıyla, tutmuş çocuğun kolundan sürükleyerek bahçeden dışarıya çıkarmış. Evlerinden çıkamayan insanlar balkonlardan bağırmışlar korkunç canavara. Ama kalpsiz canavar kimseyi umursamamış…
Şimdi bu çocuk büyüdüğünde hangi canavarı hatırlayacak?
Bütün insanlara eşit davranan korona canavarını mı, yoksa kalbi olmayan ama elinde silahı olan insan canavarını mı?
Bir çocuğun daha oyunun ortasına silah sesi karıştı. Korku karıştı. Belki virüsten korundu ama bu korkuyu nasıl silecek ruhundan…
Birileri çocuklara, birileri cenazeye, birileri hayvanlara saldırırken, acı içinde cayır cayır yanarken ormanlarımız, virüs çok mu korkutucu geliyor bize?
Acilen yeni bir virüs daha gelsin dünyaya, herkesi bir eylesin. Din, dil, ırk, sınıf ayrımı yapmadan bütün insanlığı sarsın sarmalasın.
Adı sevgi olsun, iyilik olsun, merhamet olsun, güzellik olsun…