İzmir kent gündeminin başat konularından Kültürpark çokça dillendirilen, hakkında fikir yürütülen her kesimden insanın rol biçtiği, arayışta olduğu mahsus mahal.... Beş yıl süreyle kamu emekçisi olarak içinde görev yaptığım bu tarihsel mekânın bendeki yansımasını, özce tarihsel akış içinde paylaşmak istedim.
Genç Cumhuriyet ‘’medeniyete’’ yetişme telaşı ile ilk adımlarını ivedilikle atarken önemli kentlerden İzmir’de 1922’de meydana gelen büyük yangın ile külleşen kent tarihi, kültürel belleğinin bakiyesinden kurtulma reçetesi olarak Kültürpark’ı doğurur ve enternasyonal fuar ile taçlandırır. Günümüz koşullarında belki uluslararası soruna dönüşebilecek yangın vakası 1930’lu yıllarda fırsata evirtilir ve yeşertilen alan uluslararası ticari, sanayi, kültürel alışveriş mekânı olarak kotarılır. Zaman içinde enternasyonal fuar her ne kadar Kültürpark kavramının önüne geçse de, aralarında kurulan mutualist ilişki parkın korunmasına, geliştirilmesine katkı sağlar. Özellikle enternasyonal fuar katılımcı ülkelerin fidan getirmeleri parkın hem bitki dokusunun çeşitlenmesine hem de dokunun korunmasına özen gösterilmesine vesile olur.
Kent tarihine projeksiyon tutulduğunda maksadın hasıl olduğu, külleşen kültürel mirasın hafızanın derinliklerine itildiği sadece enternasyonal fuarın şatafatına, mevsimlik kültürüne özlem duyulur hale geldiği görülür. Kültür, mekân, zaman denklemi kent hafızasında kısa bellekte gel-gitlerle süregelir.
1990’lı yıllardan itibaren konjektürel değişim etkisiyle enternasyonal fuara ulusal ve uluslararası ilgi azalınca fuar cazibesini yitirir ancak Kültürpark başka bir enternasyonalliğe ev sahipliğine başlar. Artık kent yoksullarının, evsizlerin, LGBTİ bireylerin ve evleri-kentleri külleşen Ortadoğu ve Asya savaş ülkeleri göçmenlerinin uğrak yeridir. Yeni çehresiyle ülkelerin ticari, sosyal ve kültürel olarak yarıştığı, kentlisinin musmutlu olduğu bir alandan ötekilerin ve mucizevi yolculuklardan gelen savaş göçmenlerin bir arada yaşamına, enternasyonal yaşam alanına dönüşür.
Kültürpark çoğu savaş göçmenin Akdeniz sularında boğulmadan hemen önce aileleriyle yemek yedikleri, her şeye rağmen birbirlerinin gözlerinde umut aradıkları son durak, soluklandıkları son vaha olur. Kim bilir karşı yakaya geçmeyi başaranların hatıratlarında nasıl yer alıyordur belki bir gün umursamadığımız hatta çoğumuzun öfke duyduğu bu insanların hikâyelerinin yer aldığı kitaplarla hüzünlenip filmlerine ağlayacağız. Oysa günümüzde kent olarak beğenmediğimiz Kültürpark bu haliyle bizden daha çok ihtiyacı olan savaş göçmenlerine kendiliğinden kucak açıp ötekilerin enternasyonal buluşmasına tanıklık edip, alınan derin bir nefes ile yaşama umudunu büyütmüştür.
Dünü bugünü ile kentin kalbi Kültürpark yaralarının kabuk bağladığı, yeşillendiği düşünülse bile kabukta kan biriktirmeye devam ettirmektedir. Öyle ki bilinçaltının dışavurumudur yeşil dokusu, yangından kalan molozların üzerine kurulu olan parkta devasa ağaçların molozları aşıp kök salamaması ve hafif esen rüzgârda bile devrilmeleri, köksüzlüğün ömür biçmemesidir. Nereden bakılırsa bakılsın Kültürpark İzmir'in kültürel kodlarının, köklerinin saklı olduğu mabetlerdendir. Bu mabete dokunmak isteyen, heyecan duyanların nihai kararı - köklere dokunma cesareti gösterme ya da bir kürek taşla molozları yükseltip, köksüzlüğü derinleştirme sorunsalı - İzmir'in bu dönem kültürel miras yön arayışının yanıtlarından olacaktır.