Kadın, doğası gereği, paylaşımcı, birleştirici, yaşamı doğa, hayvan ve insan ile birlikte düşünür. Bu nedenle bencil ve bireyci değillerdir. Toplumun ayrışmasına, bölünmesine, düşmanlaşmasına, soyunun sürdürülmesi için öldürmeye, yok etmeye… Karşıdırlar.
Tek olan adam mıdır?
Geri kalmış toplumlarda “güç” bilgi, bilim, bilinç, toplumsal gelişme, demokrasiden soyutlaşırlar. Şan, şöhret, güç makam ve iktidar gücü olarak şekillenirler. Yaşamlarını ben merkezci sürdürürler.
Tek bilinen, gerçekte tek midir?
Güç tek insan gücü olarak yaşamaz. Kendi içinde oligarşik düzen oluştururlar. Her güç bir üst güce bağlı olarak ayakta durur. Dokunan olmadıkça domino taşları dev asa kale görselinde, kimine ölümsüz sanılan yaşam, kimine korku yaşatır.
Uzun süredir Ortadoğu ve Müslümanların yaşadığı coğrafyada tek adam tartışması sürüyor. Bu tartışmalar ne kadar gerçekçi?
Evlerde:
Evin “efendisi” erkek değil mi?
Toplumda:
Aşiret reisleri ölene kadar görevini sürdürmüyor mu?
Ağalar son nefeslerine kadar ağalık yapmıyorlar mı?
Cemaat liderleri son yolculuklarına kadar cemaatleri yönlendirmiyorlar mı?
…
Yaşamda:
İstisnaları tek olma dışına alalım. Köy muhtarları, STK başkanları, kooperatif başkanları… İçinde bu güne kadar kendiliğinden yerini bir başkasına bırakanı duydunuz mu?
Ülkelerde:
Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, siyasi parti liderlerinin, Emirlerin, Kralların kendiliğinden egemenliklerini bıraktığı görülmüş müdür?
Mesele, insan, hayvan, doğa sevgisidir.
Asıl mesele: Zihnini, alışkanlıklarını, bilgisini, bilincini… Yenileyerek insani değerlere sahip olamamadır. İnsan, doğa, bitki, hayvan sevgisini bütünleştirmektir.
Bütün bunların böyle ilerlemesinde sorumluluk kimin?
Hala: “Allah şahit olsun ki, sizin yerinize düşünüyorum, Sizin yerinize karar veriyorum, sizin için çalışıyorum, memleket için yaşıyorum…” söylemleri ile dini ve milli duyguları kullananlara inanarak yan gelip yatanlar sorumlu değiller mi?
Sivil Toplum Kuruluşlarının yöneticiliğini, Siyasi Partilerin liderliğini, ülkeleri yöneten iktidarların… Seslenişlerini sorgulamadan alkışlayanlar sorumlu değiller mi?
Gerçek olmayan insanın kendisidir.
İnsanlık onuruna sahip çıkan bilinç oluşmayınca insan varlığından söz edilemez. İnsanca yaşam olmayınca, şüphesiz insanlık için mücadele olmaz. Her birey; insani değeri kavrayarak, sorgulayan, eleştiren, demokrasiye inanan bilince ulaştığında tek adamlıklar ortadan kalkar.
SONUÇ OLARAK
İnsan olarak yaşamak çok zor değil. İnancı gereği, “yalnızlık Allaha mahsustur” diyenler. Düşünceleri gereği, “demokrasi” isteyenler. İnanç ve düşünce samimiyetini söylemden çıkararak yaşama dönüştürmeli. Tek adamlık yerine eşit sosyal, siyasal haklar farklılıklara hoş görü göstererek, demokrasi temel alınmalı. Tek adamlık ortadan kalkar. İnsanlar, inançlarını ve düşüncelerini özgürce ifade ederek birlikte kardeşçe yaşayabilirler. Bu yeni keşfedilen bir düşünce değil. Eşit sosyal siyasal haklara sahip farklılıkları ile birlikte yaşayan insanların ülkelerindeki refaha, huzura bakınca görürler.
Hadi hayırlısı…