Perikles... Antik Yunan uygarlığının demokrasi kahramanı. Atina'nın ve Atina'lıların özgürlüğüne sarsılmaz bir inançla bağlı. “Erk halka aittir,” demiş. Çevre devletleri de içine alan deniz birliğini kurarak Atina’yı bölgesinin yıldızı yapan adam. Bugün Yunanistan’da yaygın erkek adı Perikles. Euro’dan önce yirmilik Yunan drahmisinin tura yüzündeki büst ona ait. Sophokles’in yakın arkadaşı.
ile batı uygarlığı arasındaki farkın sanat düzlemindeki tezahürüne dair asıl konumuza bir an önce geçebilmek için en kestirme yoldan şu söylenebilir. Doğunun büyük imparatorluklarının yeni topraklar ele geçirmeye kodlanmış asker-birey insanının batıdaki karşıtı, küçük ama zengin devletlerinin gelişmiş insanıdır. Dolayısıyla doğunun aynı malzemeyi kuşaktan kuşağa işleyen, dokuyan, ören, özcesi tekrar eden sanat üretimi, batıya gittikçe yerini, zengin ve gelişmiş bireyin elinde yaratıcı, sorgulayıcı doğasından imbiklenen yenilikçi sanatsal eylemine bırakır. Ne doğulu ne batılı, hem doğulu hem batılı olunca işler biraz karıştı tabii. Yüzünü batıya dönen ama batı kadar zengin olmayan bir ülkenin sanatsal eylemine destek vermenin devlete kalmasından doğal bir şey olamazdı elbet.
Yüksek bütçe isteyen sanatlardan olan tiyatronun yuvarlak hesap yüz yıllık macerasını da bu eksenden görmek gerekir. Büyük yazarları ve kült oyunları sahnelemenin başka bir yolu yıllardır arandı ancak bulunamadı. İnsana yatırımın dolaysız yollarına taş döşeyen devletin, etkisini tsunamiye benzer biçimde gösteren sanatsal etkinliklere dahil olması şarttır. En azından artık günlük haberlerin içinde sıradanlaşan şiddet haberlerinin içindeki insanın vahşi yanını törpülemek için şarttır bu.
Tiyatronun Anadolu’da kitleselleşmesinin bir numarası Devlet Tiyatrosu. Bu tartışılmaz bir gerçek. Yılda ortalama yüz elli oyun üreten, beş binin üzerinde perde açan bir fabrika adeta. Bu kadar büyük bir fabrikayla rekabet edebilecek bir yapının olmaması iyi bir şey değil tabii ki. Konuyu yurt sathından illere taşıdığımızda ise belediyelere bağlı ödenekli tiyatrolar giriyor devreye. Devlet Tiyatrosu’na göre butik diyebileceğimiz tiyatroların en eskisi İstanbul Şehir Tiyatrosu. Yaşı yüzün üzerinde. En yaşlısı. Ancak aradan geçen onca zamanın ne önünde bir yasa var ne ardında yasal güvenceye kavuşturulmuş bir tüzük. Egemen gücün iki dudağının arasındaki düzenlemeler derde derman olamadı hiç.
Devlet Tiyatrosu’nun 1949 model bir kuruluş yasası var o kadar. 5441 sayılı yasanın emri olan tüzük onca yıldır çıkarıl(a)madı. Çalışanlarını dar alana hapseden ama yöneticilerini alabildiğine özgür bırakan bir sanat üretimi ortamı, her gelen yöneticinin kendi meşrebine göre, sanatçılar için kimi zaman şaşırtıcı, bazan şoke edici, çoğu zaman da ona tiyatronun kurumsal yapısı içinde yolunu kaybettiren, birbirine taban tabana zıt yönetsel uygulamalar çıkardı ortaya. Demek ki kurulması muhtemel bir şehir tiyatrosu merkeziyetçiliğin mümkün olduğu kadar uzağında olacak, çalışanlarına rehberlik edecek şekilde yasal mevzuatlarla donatılmış olacak ve ve iç tüzük A’dan Z’ye her konuyu içerecek şekilde çalışanından yöneticisine kadar herkesin uymakla yükümlü olacağı kuralları içerecek.
“Sanat uzun, hayat kısa” özlü sözünden hareketle, Eskişehir, Kocaeli, Bakırköy’e bağlı olarak çalışan ve görece istikrarlı bir çizgi tutturmuş görünen Şehir Tiyatrolarının geride bıraktığı kısa zamana baktığımızda, bu belediyelerin muhtemel başkanlarının, bağlı tiyatroların başına ne çoraplar öreceğini bilemiyoruz. Bir yandan süreç içinde yaşanması muhtemel farklı politik gelişmeler, diğer yandan olası başkanların “istemezükçü” ve “sanat sevici” girişimlerinin şehrin tiyatrosunu istikrarsızlaştırmasına izin vermemek gerek. Özerkliği gerçekten gözetilmiş bir sanat konseyinin sadece şehrin tiyatrosunun değil, Devlet Tiyatroları da dahil olmak üzere bütün ödenekli tiyatroların üst yönetimini belirlemede politik iradenin önünde yer aldığını görebilsek ne güzel olur. Demek ki şehir tiyatrosunun bütçesini sağlayan belediye, tiyatronun yönetiminde etkin olmayacak. Tiyatro yönetimi ne kültür müdürüne ne de başkana bağlı olacak. Egemenlik Özerk Sanat Konseyi’nde olacak.
Gelelim kurucularda aranacak niteliklere.
Hukuk bilgisi en temel unsur olmalı bir kere. Ama yetmez. Hem hukuk bilecekler hem de ödenekli tiyatroların kurulduğu günden bu yana geçen hukuksal süreçlere hakim olacaklar. Günahıyla sevabıyla yaşanan onca yılın içinden gelen hukuksal içerik, yeni tiyatronun kuruluş harcının en değerli malzemesi olacaktır.
Bürokrasi deneyimi ikinci en değerli nitelik olmalı. Ödenekli kurum bürokrasisinden söz ediyorum elbette, yeni tiyatroda bürokrasiyi hakim kılmak için değil. Kurumu bürokrasiden ve memuriyetten koruyacak altyapıyı kurmak için.
Sanatsal bakış ve değerlendirme yetisi. Kurucu iradenin sahip olması gereken bu nitelik, tiyatronun sanat yolculuğunun başlangıcının sağlama alınması ile geleceğinin yeniliklere, moda ve popüler olanın gereksinim duyulduğu kadarının kapıdan içeri alınması ile halkın sahipleneceği bir tiyatro demek olacaktır.
Kişi değil kurul egemenliği de olmazsa olmazlarımdan. Ödenekli kurum tarihimiz, iktidar olan yöneticilerin sanatsal erklerini, hasım bildiği sanatçılara karşı nasıl hoyratça kullandıklarının vahşi örnekleriyle dolu. Kurgulanacak iç düzenlemenin, süresi belli olacak şekilde seçimle oluşturulacak kurullar aracılığıyla, yöneticileri, böylesi hovardalıklardan uzak tutabilme gücüne sahip olması gerek.
Şehrin tiyatrosu, yerel yönetimin, ulaşım, bina, tanıtım vb. gibi lojistik olanaklarının desteğiyle yaşayacaktır. “Taşımalı tiyatro ve taşımalı seyirci” uygulamalarıyla, sadece kendi olanaklarıyla tiyatroya ulaşabilenlerin değil, en uzaktaki seyircinin de tiyatroyla buluşabilmesini sağlayabilecektir.
Şehrin tiyatrosu; sadece çalışanlarının değil, yöneticilerinin de uymakla yükümlü olduğu, keyfe göre kolayca değiştirilemeyecek şekilde düzenlenmiş yasal altyapısı, modern ve kullanışlı salonları, yeni, deneysel biçimlere el veren teknik donanımı yüksek sahneleri ile dekor, ışık ve görsel diğer tasarımları, oyunun içeriksel sağlamlığıyla bütünleştirmiş estetiği, oyun yazarları ile yakın temas halinde olarak üreteceği projeleri, son yıllarda ihmal edilmekle birlikte, kadrolu ve iş güvenceli istihdam uygulamasının, oyunculuk, rejisörlük, kostüm, dekor, ışık tasarımcılığı, prodüksiyon dramaturgluğu ve dahi sahne üzerinde yürütülen bütün mesleklerin bugünkü düzeyine ulaştığı yeri kaldığı yerden devam ettirecek yaklaşımı, çalışanlarından, sanatçıya yaraşan bir hayatı yaşayabilmeleri için gereken özlük haklarını esirgemeyen, onlarla siyasi erkin şerrine karşı müttefik, onlara sunacağı, sanatın hayatı da kapsadığı fikrini içeren demokratik ve özgürlükçü düzeni, düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyan yapısı, çevresindeki antik tiyatroları içine alacak projeleri bölgenin turizm potansiyeliyle buluşturacağı festivalleri ile ülkesine ve dünyaya örnek olmayı bekliyor.
Şehrin tiyatrosu Perikles’ini bekliyor.İnsan yaşlandıkça tutuculaşır. Yeniliklere karşı defansa geçer. Kurumlar için de bu böyledir.