‘AKP bizi iyice kendine benzetti’ diye konuşuyordu iki partili İzmir İl Kongresi’nin yapıldığı salonda, cumartesiyi pazara bağlayan gece. Bu hafta kongre ile ilgili bir yazı yazacağım kesindi ama onca şey içinden neyi çekip yazacağımı kestiremiyordum. Bu cümle ile birlikte bende ışıklar yanıp sönmeye başladı.
Haksız değildi cümlenin sahibi ama biraz da sertti bu yorum. 16 Nisan Referandumu ve ardından yapılan ittifaklı seçimlerle ittifak mevzusuna ‘fazlaca’ uyarlamıştı sistem bizi. Millet İttifakı ve İstanbul seçimlerine özgü bir birliktelikle adına Türkiye İttifakı dediğimiz şey ile hem AKP karşıtlığına alışmıştık, hem de AKP’nin bazı reflekslerini alarak onlar gibi olmaya başlamıştık doğrusu.
Bir süredir belediye meclislerinde de ‘oybirliği’ fetişizmine tanık oluyoruz. Her kararı konsensüs ile geçirmeye çalışmanın enerjimizi ne kadar tükettiğini dönüp hesaplıyor muyuz bilmiyorum ama TBMM’de ya da İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde AKP’nin bize uyguladığı yok sayma politikalarının karşısında bizim neden ısrarla oy birliği aradığımızı anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum bazen.
Daha önce de bir kaç defa yazdığım bir şey vardı. Bizim gündemimizi, neye tepki verip vermeyeceğimizi, nelere itiraz edeceğimizi adeta AKP belirliyor. Gündemi orası oluşturduğu için de ‘takip’ eden biz oluyoruz. Millet İttifakı’nda gösterdiğimiz başarıları da düşününce kavga eden, çatışan biz olmayalım diye elimizden geleni yapıyoruz içerde ve dışarda. Oysaki ne yaparsak yapalım CHPKKFETÖ diye tarifledikleri yaftadan kurtulmanın kolay olmadığını biliyoruz. Onlar yaftalıyor biz de sesimizi çıkarmıyoruz. Kayyumlara bu nedenle karşı çıkmadık, KHK’lılara bu nedenle yeterli tepkileri vermedik. Ama bu yaftayı yedik. İttifak ruhu zarar görmesin diye de pazar günü gidip Kudüs Mitinginde Davutoğlu ve Karamollaoğlu ile o fotoğrafı verdik.
Yazının başında bahsettiğim o partili abimizin serzenişi sadece kongre yapma biçimimizi mi içeriyordu bilmiyorum ama bana kalırsa anlattığım şeyler AKP’lileşmesek bile AKP’nin belirlediği gündemle yürüdüğümüzün işaretidir.
***
Kongreye gelecek olursak, tek adayla uzlaşı içinde kongreye gitmek bizim tüm coşkumuzu almıştı adeta bizden. Sabah saatlerinden beri bu salonda neden coşku yok diye düşünürken, sandıklar açılıp sonuçlar gelmeye başladıktan sonra coşkusuzluğun nedeni anlamıştım. Parti tabanı bu uzlaşma mevzusundan hoşlanmamıştı. Çünkü uzlaşma tepede yapılmıştı. Tepede konuşan bir kaç kişi yaptığı dengeli listeyi delegenin önüne koyup bunu onayla demişti adeta. Taban da buna karşı çıkarak 540 imza ile aday gösterdiği İl Başkanı’na 258 oy vererek tepkisini çok net ortaya koymuştu. İl Başkanı daha mazbatasını almadan ‘siyaseten’ sakatlanmıştı. Ve maalesef bu sonuçtan daha vahimi ‘delegeler benim adımı işaretlemeyi unuttu’ şeklindeydi Deniz Yücel’in ilk açıklaması. Görmezden geliyor, sonucu adeta yok sayıyordu.
2-3 aydır bu kongre sürecini örmeye çalışanlar, partiyi benden çok daha iyi tanımalarına rağmen, çok bilinmeyenli bu denklemde çok önemli bir değişkeni hesaba katmamıştı anlaşılan: vicdan. Tabanın vicdanı bizde o kadar farklı işler o kadar cesur çıkışlar yaptırır ki bizlere oluşan tabloya herkes şaşırır kalır. İzmir örgüt tabanının vicdanı da kongre salonunda işte böyle işlemiş ve sonuçlara da bu vicdanı yansıtmıştı.
Dışarda Millet İttifakı deneyimlerimiz, içerde tek adaylı/uzlaşı kongrelerimiz bizi siyaseten yumuşak muhalefet etmenin yamacına getirdi bıraktı. Kavgalı gürültülü sandalyelerin uçuştuğu kongreleri özlediğim anlaşılmasın buradan. Ama 2-3 adayın bu haliyle uzlaşıp ortaya vicdanı yaralanmış bir taban ve bana kalırsa seçilmemiş bir il başkanlığı çıkaracağına, her şeyi o salonda hep birlikte konuşarak, tartışarak bir tabloyu oluştursaydık. Uzlaşıyı tabanda sağlasaydık. Tartışmaları da kapalı kapılar ardında değil kongre salonunda hep birlikte yapsaydık.
Önüne gelen her kararı kayıtsız şartsız onaylan AKP delegasyonlarından farkımız buydu bizim. Dolayısıyla, o cümle sadece bir serzeniş değil parti üst yönetimine yapılmış ciddi ve politik bir eleştiridir. Siyaset mühendislerinin bunu ciddiye alacağını umuyorum.