Kapitalizm ‘köpeksiz köyde değneksiz dolaşmanın’ rahatlığıyla insanlığın elde ettiği tüm kazanımları bir bir ortadan kaldırıyor. Sovyetler Birliği yıkıldığında ilan edilen yeni dünya düzeninin aslında nasıl bir barbarlık çağı olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Doğaya, bilime, kadın ve işçi haklarına saldırı bu dönemin alametifarikası oldu adeta. Bütün dünyada işçi ve emekçi örgütleri ezilip dağıtılırken ırkçılık ve ırkçı örgütler desteklendi, büyütüldü. Savaşlar ve sömürü yüzünden yerinden edilen insanlar ya denizlerde ölüme terkedildi ya da ulaşabildikleri ülkelerde ırkçı saldırılara maruz bırakıldı. Kadınların ağır bedeller ödeyerek kazandıkları haklar saldırı altında. Sosyal devlet tasfiye edilerek eğitim, sağlık gibi temel haklar paralı hale getirildi. Ücretler arası uçurum inanılmaz boyutlara ulaştı. Eşitsizlik tarihte görülmemiş seviyelere ulaştı. Emekçiler kaybederken kapitalistler servetlerine servet kattı. Tüm bunları yapabilmelerini sağlayan şey ise sosyalizmin geçici yenilgisi oldu.
Başlıktaki ifade Alman komünist Rosa Luxemburg’a ait. Rosa’nın yüz yıl önce bir öngörü olan bu ifadesi bugün ete kemiğe bürünmüş halde. Sosyalizmin olmadığı bir dünyada kafamızı nereye çevirsek bir barbarlıkla karşılaşıyoruz. Dünya adeta sosyalizmin kıymetini bilmemenin bedelini ödüyor bugün.
Son olarak Afganistan’da yaşananlar kapitalizmin kendi çıkarları için ortaçağ güçleriyle bile gözünü kırpmadan nasıl uzlaşabileceğini gösterdi. Demokrasi, kadın hakları, insan hakları gibi kavramların sosyalizmin olmadığı bir dünyada hiçbir anlamının olmadığı tescillendi. Çünkü bu kavramlara ülkelerindeki işçiler sosyalizme yönelmesin diye sarılmıştı kapitalizm. Başta Avrupa olmak üzere sosyal devletlerin kurulma amacı da sosyalizmden duyulan korkuydu. Bugün unutulmuş olsa da dünyayı hala nispeten yaşanılır kılan emekçilere, kadınlara ve çocuklara tanınan hakların ve özgürlüklerin büyük bölümünün altında sosyalizmin imzası var. Başta 1917 yılındaki Ekim Devrimi olmak üzere dünyanın tüm ülkelerinde işçi ve emekçilerin verdikleri mücadeleler sonucunda insanlık bu haklara kavuştu.
Kendisini tehdit eden bir güç kalmayınca kapitalizm özüne dönmekten çekinmedi. Avrupa’da sosyal hakların kaldırılmasıyla başlayan süreç Taliban güzellemesiyle son buldu. Kapitalizmin belki de en hümanist ve sempatik yüzü olan UNICEF bile Taliban seviciliğine soyundu. Birçoklarını şaşırtsa da kapitalizm eleştirisini kültürel düzlemde değil sınıfsal düzlemde yapanlar için aslında şaşırtıcı bir durum yoktu. Kapitalizmin çıkarları söz konusu olduğunda ne kadın ne de çocuk haklarının bir anlam ifade etmediği bir kez daha görüldü. 1978 yılında kurulan Sosyalist Afganistan Cumhuriyeti’ni “kız çocuklarına okuma yazma öğretti bu komünistler” diyerek yıkan emperyalizm beslemesi ortaçağ güçleri bugün maalesef yeniden iktidarı ele geçirdiler. Amerikan uçaklarının tekerlerinde kurtuluşu arayan Afgan halkları kurulan bu sosyalist cumhuriyete sahip çıkamamanın trajedisini ağır bedeller ödeyerek yaşadılar, yaşıyorlar.
Tarihi Rambo filmlerinden öğrenip kadınları ortaçağ karanlığına hapseden, burkada ışıltı arayan liberaller ve emperyalizmin bizzat kurduğu ve beslediği Taliban’dan anti-emperyalizm çıkarmaya çalışan ulusalcılar başta olmak üzere bugün herkes Afganistan’dan ders çıkarma derdinde. Emekçiler açısından çıkarılacak en önemli ders ise sosyalizmin olmadığı bu dünyada emekçilerin ve özellikle kadınların hiçbir hakkının güvencede olmadığıdır. O yüzden başta kadınlar ve işçiler olmak üzere eğer haklarımız ve sosyalizm için mücadele etmezsek Afganistan çok uzakta bir ülke değil.