Dünyanın her tarafında kutlanan tek bayram olan 1 Mayıs’ı geride bıraktık. Yüzlerce ülkede ve on binlerce kentte işçi sınıfı meydanları kızıl bayraklarıyla donattı. İzmir işçi ve emekçileri de her bayram olduğu gibi Gündoğdu Meydanı’nda yerini aldı. Pandemi nedeniyle zorunlu olarak verilen 2 yıllık aradan sonra arife gününe denk gelen 1 Mayıs’a katılımın nasıl olacağı merak konusuydu. Alanda coşkulu bir kalabalık olduğu noktasında herkes hemfikir. Katılım noktasında ise fikirlerini sorduğum arkadaşlarımdan 10 bin ile 15 bin arasında değişen rakamlar aldım. Siyasal baskıların yoğunlaştığı bir süreçte bu katılımı iyi bulanlar ile krizin bu boyutlarda olduğu bir ülkede bu düzeydeki katılımı yeterli bulmayanlar olarak iki ana grupta toplandı eylem sonrasındaki sohbetlerde bir araya gelenler. Ekonomik taleplerin yanı sıra Gezi Davası’nda verilen ağır cezalara karşı tepkiler öne çıktı, alandaki sloganlar ve pankartlarda.
Bu genel değerlendirmelerden sonra biraz daha yakından bakalım isterseniz Gündoğdu Meydanı’nda olanlara ve daha önemlisi ‘olmayanlara’.
Sendikalarla başlayacak olursak Genel Merkezi’nin 1 Mayıs kaçkını tavrına rağmen Türk İş İzmir Şubelerinin alanda olması birlik görüntüsü açısından önemliydi. Ancak katılım noktasında birkaç sendika şubesi dışında Türk İş’in alanda varlık gösterebildiğini söylemek zor. İzmir’de güçlü bir örgütlülüğü olan DİSK’in de bu gücüne yakışır bir korteji alana getiremediğini düşünenlerdenim. Son dönemlerde üye sayısı açısından oldukça kan kaybetse de KESK korteji son 1 Mayıs’la karşılaştırıldığında daha derli toplu bir görüntü vermesi olumlu bir gelişme olarak sınıfın hanesine yazıldı. TMMOB kortejinin diğer yıllara göre daha görünür olmasını eğitimli sınıflar arasındaki proleterleşme sürecinin hızlanmasına bağladım. Yine TMMOB’un Mücella Yapıcı başta olmak üzere Gezi direnişçilerini bayraklarına işleyerek Gündoğdu Meydanı’na taşımaları da takdire şayan bir tutum olarak kayıtlara geçti.
Örgütsüz binlerce emekçinin direnişe geçtiği yine milyonlarca emekçinin işsizlikle boğuştuğu bir süreçte yapılan 1 Mayıs’a bu güçlerin de katılmasını bekliyor insan. Ancak örgütlü sendikaların dağınıklığını görünce bu beklentinin bir ham hayal olduğu da maalesef ortada. Hayatlarında ilk defa eyleme geçmiş insanların ya da işsiz emekçilerin kortej oluşturup 1 Mayıs’a katılmalarını beklemek zaten saçma. Örgütlü sendikaların bu süreçte görev üstlenmelerini beklemek hepimizin hakkı ama anlaşılan sendikaların böyle bir gündemi yok. EMEP dışında mülteci meselesini dile getiren bir örgütün olmaması, ülkenin bu en acil sorununun 1 Mayıs gibi enternasyonalist bir günde öne çıkarılmaması mülteci işçileri sermayeye karşı savunmasız bırakırken, bu meseleden kaygı duyan kesimleri de ırkçı-faşist partilerin etkisine terk ediyor. Bu vesileyle tekrar dile getirelim. Mülteci-göçmen meselesine dair somut, gerçekçi, insani ve en önemlisi toplumu ikna edici bir sosyalist politika oluşturmak en acil gündemlerden olmalı.
1 Mayıs’a katılan siyasi partilere de kısaca göz atacak olursak İzmir’de on binlerce üyesi olan CHP’nin neredeyse sadece protokol bazında katıldığını söylersek hata etmiş olmayız. CHP’nin olası iktidarında emekçilerle yol yürümeyeceğinin bir göstergesi olarak da okunabilir bu durum. İzmir’de oldukça güçlü olan HDP’nin de bu gücüne yakışır bir kortej oluşturmadığını ifade etmek gerekiyor. Sosyalist hareketin ana damarlarından olan Emek Partisi işçi ağırlıklı kortejiyle alandaki kitlesel sosyalist partilerden birisiydi. Gençlik örgütü olan Emek Gençliği’nin ise önceki dönemlere kıyasla daha kitlesel bir kortejle alanda olması geleceğe dair umutları artırdı. Ülkemizin en genç sosyalist partisi olan TİP bu özelliğine yakışır bir şekilde genç ağırlıklı bir kortejle alandaydı. Yeni kurulmasına rağmen bir heyecan yaratmayı başaran TİP alandaki en kitlesel ve coşkulu kortejlerinden birisini oluşturdu. Burada bir parantez açmak gerekirse 3. İttifak hazırlığı içinde bulunan bu partilerin 1 Mayıs’a ortak pankart altında katılması iyi bir çıkış noktası olabilirdi diye düşünüyorum. Diğer kitlesel kortejlerden birisi TKP idi. Ulusal duyarlılığa sahip seküler kesimler arasında da sosyalizme olan ilginin yükselmesini göstermesi açısından TKP korteji önemliydi. 90’lar ve 2000’lerin başında binlerce insanı alana taşıyan birçok devrimci örgütün pankart bile açamayacak duruma gelmesi de dikkat çekici bir durumdu. Tabi bütün sosyalist partilerin kortejlerinin de halen “yüzlü” sayılarla ifade edilecek düzeyde olması tüm olumlu çabalara ve gelişmelere rağmen, sosyalistlerin sınıfın ve ülkenin taleplerini hayata geçirebilecek güçten çok uzak olduğunun göstergesi maalesef. Ortaokul seviyesindeki çocukların bile politikleştiği, anketlerde kendisini sosyalist olarak niteleyenlerin oranının yüzde 7-8’lere ulaştığı bir süreçte sosyalistlerin daha güçlü bir şekilde alanlarda olması günümüzün en temel ihtiyaçlarından. Nesnel şartlar alabildiğine elverişli olduğuna göre “öznelerin” biraz oturup düşünmesi gerekiyor belki de…
Son olarak İz Gazete emekçilerinin iş yeri önü kutlaması yaparak kendi pankartlarıyla alanda yerini alması hem basın özgürlüğü açısından hem de basın örgütlülüğü açısından son derece şık bir hareket olarak tarihe not düştü.
Türkiye tarihinin belki de en sevimsiz sloganını biraz tahrif ederek söylersek; İzmir 1 Mayıs’ı evet diğer yıllara oranla belki daha kitlesel ve coşkuluydu ama maalesef bu yetmez…