İnanılmaz bir gürültü. Koşuşturan, telaş içerisinde bir yığın insan... Karanlık... Serin bir rüzgar... 17 Ağustos depremine dair hatırladıklarım bu kadar... Bir de o gece evde değil de tır parkına kurulan konteynırlarda kalışımız...
***
O gecenin üzerinden yıllar geçti. Ben büyüdüm, annem babam yaş aldı. Saçları ağardı. Oturduğumuz mahalle değişti. Şehir değişti, iktidar değişti de ondan gayrısı hiç değişmedi. Mesela 17 Ağustos depreminde daha doğmamış olan kardeşimi aramak için seferber olduk önceki gün. İletişim hatları ‘yine’ çöktü. Aradaki süreç büyük bir zulümdü. Sadece biz değil bizim gibi milyonlar vardı telefona sarılan ve üç büyük GSM şirketi de sınıfta kaldı. Bu yazının yazıldığı Cuma günü itibari ile de kamuoyunu ciddi bir biçimde tatmin edecek herhangi bir açıklama yapmadı.
***
Bundan yaklaşık iki yıl önce İstanbul’da büyüdüğüm mahalleye gitmiştik ailecek. İstanbul’a sürekli bir değişim hakim. Gidince pek de tanıyamadım açıkçası. Şehrin silüeti değişir de bir mahallenin silüeti bu kadar hızlı değişir mi? diye sormuştum kendime. Önceki gün deprem olunca birden 20 yıl önce hayal meyal olarak hatırladığım, sonrasında da defalarca kez önünden geçtiğim tır parkı geldi. Şimdi o tır parkının yerinde koca koca siteler var. Bu cevap sizi şarşırtmamıştır elbette. Olası bir İstanbul depreminde insanlar belki depremden değil ama depremden korunacak yer ararken bile ölebilir!
***
17 Ağustos tarihimizde yüzleşemediğimiz bir travma. Halbuki önlem almak için geç değil. Yaşanan bu deprem, ‘Büyük İstanbul Depremi’nin kötü bir provası gibiydi. Buradan onlarca ders çıkarılabilir. Ama korkarım bu pek mümkün görünmüyor. Birileri zamanında İstanbul’a gerçektende çok büyük bir ihanetin içerisine girdi.
Bir söz de İzmir’i İstanbul ile kıyaslayanlara...
17 Ağustos’un travmasını üzerinden atamayan İstanbulluların önceki geceyi nasıl sabah ettiklerini düşünün! Güzelim İzmir’in betonlaşmaması için ona daha sıkı sarılın!