Elim yazıya gitmiyor... Yazacak, anlatacak haykıracak onca şey var. Ancak kelimelerin, cümlelerin değiştirecekleri yok. Hesap sorulacak, suçlanacak; pek çok olgu, karar ve insan var. Ama bunların yaşananları değiştirmeye yönelik bir işlevi yok. Bu saydıklarımın hiçbiri depremin aramızdan aldığı 114 kişiyi geri getirmeyecek. Söylenen hiçbir söz; yazılan hiçbir kelime, mucize bebek Ayda’nın annesiz büyüyeceği gerçeğini değiştirmeyecek. Sorulacak hiçbir hesap, depremzedelerin travmalarına ilaç olmayacak. O yüzden elim klavyeye geri geri gidiyor...
Tüm dünyada depremler olurken, bu depremlerde insanlar ölmezken, bir de Türkiye’nin yakın geçmişinde depremle ilgili acı deneyimlerin yarası hala bu kadar yakınken, 114 kişinin göz göre göre yitirilmesine cinayetten başka bir tanımlama yapmak doğru gelmiyor.Yarım kalan hikayeleri kim tamamlayacak? Yakınlarını kaybedenlerin bir ömür boyu sürecek acısına kim merhem olacak?
İzmir bir haftadır uyumayı, gülümsemeyi yemek yemeyi unuttu. Sorarım size: Biraz daha fazla kazanmak uğruna insanların ölümüne sebep olanlarla depremin acısı üzerinden para kazanmak için kupa bastıranlar arasında ne fark var? Ya da hangi köfte ayran Ayda bebeğe annesinin sıcaklığını tattırabilir?
Depremin üzerinden bir hafta geçti. Arama kurtarma çalışmaları sona erdi. Şimdi tüm İzmir depremzedeler için seferber. Bu dayanışma hali tüm Türkiye için umut oluyor. “Bunu da geride bırakırız” demek yerine, sözü “Bu defa geride bırakmayalım” a getirmemizşart! Dedim ya yazılacak kelimelerin, söylenecek sözlerin bittiği yer burası. Yitirdiklerimiz ve geri getirmeyeceklerimiz için yapabileceğimiz tek bir şey var herhalde: Unutmamak, unutturmamak!