Şirince, uçsuz bucaksız doğa harikası…
Bir günah çıkarma niyetiyle başladığım bu yazıların ikincisinde 1980’lerin sonları, 1990’ların ilk yarısındaki Şirince’yi anlatarak devam edeyim.
Köyümüzün hızlı delikanlılarından, İnal ailesinin üyelerinden Ali İnal, Şirince’ye gelen giden turistlerin köyde ne bulduğunu ve onları neyin köye çektiğini merak eder. Kuşadası’ndaki rehber arkadaşlarıyla yaptığı sohbetlerde Şirince’nin tarihi değerini, mimarisini ve Rum kültürünü öğrenir. Bu bilgiler ışığında dedesinden kalan bahçeli evini “çöp şiş - ayran” ikilisini sunmak için dönüştürür. Bu doğal dönüşüm basit bir köy restoranı kıvamında olduğundan adı da “köy restaurant” olur. Bugünlerde “Tarihi Köy Restaurant” olarak hizmetlerine devam eden yer, Şirince’nin yeme-içme sektörü ile tanışmasının ilk adımıdır.
Şirinceli, evrenin doğal akışında turizmle tanışır.
Köylü tarımdan sürdürdüğü geçimini, köye gelen nitelikli ve bilgi birikimi yüksek turistlerle birleştirerek turizmde gelişmeye başlar.
O tarihte muhtarlık görevlerini yürüten Ahmet Dereli’nin de çabalarıyla “Şirince Köyü Koruma, Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği” üyeleri birleşir, Şirince’nin doğasını koruyan köylüler turizmin gelişmesi için birlikte hareket eder, dayanışma başlar.
Şirince’nin kaynaklarını gören dönemin Kaymakamlarının yaptıklarına değinmeyeceğimi ilk yazıda söylemiştim. Şirince’nin turizmle tanışması, logaritmik ve kontrollü biçimde turist sayısının artması köylülerin çabasıyla olur.
Gözleme Ayran Zamanı
Şirince’nin ikinci yeme-içme alanı Ocakbaşı Restaurant’ olur. Şirince’ye gelen herkesin yaklaşık 40 yıldır gözleme-ayran için ziyaret ettiği mekan, Ali İnal’ın kuzeni Ali Yıldırdı tarafından işletilir.
Ocakbaşı Rastaurant, pek çok Şirince müdaviminin ilk adresi haline gelir zamanla.
Şirince’de yer alan iki kiliseden biri olan St. John Baptist Kilisesi köyün içinde yer alır. İşte bu kiliseye köy merkezinden yokuş yukarı doğru ilerlerken sağ köşede kalan Ocakbaşı, turistlerin yoğun geçtiği sokak üzerinde olduğu için ünlenir.
Gördüğünüz gibi her şey doğal akışında “sanayi turizmi” ile karşılaşmadan ilerler.
Turizme İvme Katan Hareketler
Para kazanmak güzel şeydir mutlaka. Herkes yaşamını sürdürmek için kapitalist ekonomilerle yönetilen devletlerde serbest piyasa ekonomisinden yararlanarak ticaret yapar.
Şirince’nin nasibini aldığı serbest piyasa ekonomisinin aktörleri sahneye çıktığında artık Şirince için sonun başlangıcı olur.
Güzel Şirince, sanayi turizmiyle tanışır ve İstanbul’dan göçle gelenler Şirince’yi dünyaya tanıtma bahanesiyle tüm iletişim ağlarını kullanıp turizme ivme kazandırma hareketine başlar.
Turizmin sanayileşmesi yani bir diğer deyimle ivme kazanması Şirince için iyi midir, kötü müdür dersek Şirince’nin bugünü, yanıtı açık bir şekilde veriyor.
Şirince hızla artan turist kapasitesini daha çok paraya dönüştürmek için bozulmaya başlar. Plansız, denetimsiz ve kontrolsüz büyüme önü alınması zor sorunları beraberinde getirir.
Nam-ı Diğer İstanbullular
İstanbul’dan gelenler diyerek olumsuzluğun başrolüne herkesi dahil etmemeye özen gösterdiğimi vurgulamak isterim.
Şirince’nin doğasını görmezden gelerek farklı bir dokuyla tanışmasına neden olan örnekler bariz. Bu örnekler kendini kolayca ayrıştırdığı için Şirince’nin doğal akışında gelişmesine katkıda bulunanlara bin şükran.
Şirince’nin gelişirken köylülerle kurduğu yoğun, sıcak iletişimle sürdüren İstanbullu dostlar var. Yani, İstanbullu deyince herkes Şirince’ye zarar verdi demek doğru olmaz.
Kıymetli kardeşimiz, köylümüz, Şirinceli Dido Sotiruyu’nun dediği gibi: “Tatlı söz, yılanı deliğinden çıkarır amma, yalan söz de kuzuyu kurda döndürür. İnsan dediğin zayıf mahlûk.”
Şimdi, tüm güzellikleri sonsuza kadar korumaksa görevimiz hepimizin şapkasını önüne koyma zamanı. Haydi, yeniden el ele verelim ve güzel Şirince için birlikte adım atalım.
Şirince’nin muazzam güzelliklerini koruyabilmek için doğruları yazarak, olanları doğrudan aktarak kelimeler dökülmeye devam edecek.