Merhaba Enver Abi,¹
Ne zaman dökülse dudaklarımdan şu “merhaba” sözcüğü, ne zaman bir dosta seslensem (ki ötekileri dilimden çıkaralı çok oldu) o dağı taşı tutan, çığlık çığlığa “Merhaba!”sıyla Halikarnas Balıkçısı düşer aklıma... Bir de “Bugün görüş günümüz/ Dost kardeş bir arada/ Telden tele/ Mendil salla el salla/ Merhaba” demelerinle sen. Ardından bu dizeleri nerede, hangi koşullarda yazdığını düşünür kederlenirim.
Sonra alır başımı, sanki zamanda bir yola düşerim.
Parmaklarının devamı bağlamasıyla Gülabi, curasıyla kucak kucağa Hüseyin, sesi ve flütüyle Aynur, sonra erken gidenler: Hasan Basri ve Nilgün, bir de ben... Ne zaman, nerede sahnede olsak, o günlerde “yurt” bellediğin Ankara Seyranbağları Huzurevinden şöyle bir gelir geçerdik.
Bağlamadan yükselen ilk tınılara, Hasan Basri’nin o Çukurova’dan emanet sesiyle senin dizelerin yoldaş olurdu: “Anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar./ Kan kardeşiz, sizlere kanım kaynıyor./ Sizlerle beraber herk ettik toprağı,/ Beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık/ Ve maniler yaktık hasret için,/ Gülemediysek de boş verdik beraber.../ Halay mı çekmedik kol kola,/ Horon mu tepmedik diz dize,/ Cepken mi vermedik rüzgâra?/ Koyun koyuna yattık toprak duvarlarda/ Sıtmayla, sığırla, davarlarla.../ Daha da yatarız dostlarım daha da.../ Gün gelirse eğer/ Halay çeker, türkü söyler gibi yan yana/ Mavzer mavzere verip de/ Düşmana kurşun da atarız./ Sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana...” Soluk soluğa varırdı şiirin son sözcüğüne ve koymazdı, sanki koymak istemezdi noktayı. Senin mücadeleye çağıran sesine “dünyanın ucunda bir gül açılmış”la yine Çukurova’dan, Yaşar Kemal’den yeni bir merhaba eklerdik. Sonrası “Gel günlerim gel de dol/ Gel Aydınlım, İzmirlim/ Gel aslanım Mamak’tan/ Erzincan’dan, Kemah’tan/ Düşmanlar selam ister/ Gözden, gezden, arpacıktan...”
Senin, “Köylülerime” dediğin bu dizelerini biz Ahmed Arif’in, Nâzım’ın, Hasan Hüseyin’in dizeleriyle birlikte, “halkın bütün kesimine” niyetiyle seslendirirdik. Hasan Basri, tiyatrocu olmanın da etkisiyle, arada hızını alamaz, işçiler için de kimi dizeler “ekler”di senin şiirine. Kuliste uyarırdım Hasan Basri’yi, nereden uyduruyorsun o dizeleri, diye. Ne derdi, biliyor musun?
“Merak etme sen, kızmaz Enver Abi! Bana kalırsa aferin bile der.”
Bir gelişimizde seni “yerinde” bulmuştuk da “Şiir sizin çocuklar!..” deyip gülümsemiştin bıyık altından.
Bu dizelerini ilkin “Köylülerim” adıyla yayımladığını, Ahmet Kutsi Tecer’in “çok kötü” olarak niteleyip senin düzyazıya yönelmeni istediğini yıllar sonra okuyacak² ve senin Tecer’e, “Ben daha kötüsünü de yazarım!” deyişine de bayılacaktım.
***
Sevgili Enver Abi,
Öyle çok şey değişti ki şu kısa sayılabilecek zaman diliminde! Fotoğraf makinesinden radyo televizyona her şey bir araya geldi, küçücük ceplerimize sığar oldu. Otoyollarla örülmekte şimdi anayurt (o da kalmadı ya!). Bakarsın yakında bir boğazımız daha olur Boğaziçi’nin yanı başında! Ve hiç değişmeyen, çoğu senin de başına gelen şeyler! “Düşünen insana düşman”lar çoğaldı bütün dünyada. Adliyeler “saray”, hastaneler “şehir”, okullar “viran” oldu! Senin de uzun süre “ağırlandığın” Sansaryan Han, beş yıldızlı otele dönüşüyor. Ankara Ulucanlar ve Sinop Cezaevleri müze şimdi. Ne ki yenilerini yapmakta gecikmediler. Çoğalan, büyüyen hapishaneler her gün yeniden doluyor.
Ve PEN Türkiye’nin, senin şiirde yaratmaya çalıştığın biçeme³ koşut “Hapisteki her yazarla, eksiliyor bir harf daha!” çığlığı duyuldu:
“A- Askıda!/ B- Bilinmeyen bir yerde!/ C- Cezaevinde…/ Ç- Çilehanede!/ D- Damda!/ E- Emniyette…/ F- F Tipinde!/ G- Gözaltında!/ H- Hücrede!/ I- Islahevinde!/ İ- İçerde!/ J- Jandarmada…/ K- Kodeste!/ L- Laboratuvarda!/ M- Mahpusta!/ N- Nezarette!/ O- Orda bir yer var…/ Ö- Ölü olarak…/ P- Poliste!/ R- Ranzada!/ S- Sorguda!/ Ş- Şiddet görmüş!/ T- Tabutlukta!/ U- Uzuuuun dönem!/ Ü- Üniversite sayılır!/ V- Voltada!/ Y- Yazar ne yazar ne yazamaz!/ Z- Zindanda// 15 Kasım Hapisteki Yazarlar Günü olmaz olsun!”
PEN’in haykırışının “olmaz olsun”u aldı beni senin “Ölüm adın kalleş olsun.” başkaldırına getirdi. “Senin emekçin olaydım/ şen olası türküsü/ dost kokusu, dost selamı Türkiye”mizde kaç kez yineledik bu dizeni ve daha kaç kez yineleyeceğiz?
........................
¹Enver Gökçe (şair, çevirmen/ 1920-19 Kasım 1981)
²Akt. Kıvılcım Vafi (Enver Gökçe Üzerine “Eleştiri-Tanıtma-İnceleme” ve Söyleşiler, Haz. Özgen Seçkin-Metin Turan, Damar Yayınları, Şubat 1991, Ankara)
³“Ben isterim ki şiirlerim halkımızın bir türküsü, bir ‘hoyrat’, bir ‘Ela Gözlü’ yahut bir ‘bozlak’ gibi ezgili bir şekilde okunabilsin.” (agy s.23