Cumhuriyet’ten çok önce hatta Abdülhamid döneminden de önce İzmir şehrinde Yahudiler, Müslümanlar ve Ermeniler şehrin çok arkalarında daracık sokaklardan varılan ufak ve harap evlerinde yaşıyorlardı.

Şehrin kaymağını yiyenler esas olarak zenginlerdi. Levantenlerin içinde neredeyse hiç fukara yoktu. Rumların içinde ise özellikle gemicilik ve ticaret işlerine yoğunlaşanlar mahallerinden uzakta, Yalidika denen, şimdinin Pasaport İskelesi ile Subay gazinosu arasındaki semtte oturuyorlardı. Fukaraları ise arkada, Murteke ile Kültürpark arasındaki semtlerde tifo, dizanteri, verem gibi hastalıklarla bir arada yaşıyorlardı. Abdülhamit devri ile birlikte bir şekilde bu mahallelerden zenginler çıkmaya başladı. 

Bu zenginlerin aşırı zenginleri yeni yapılmış olan Kordon’a yalılar yaptılar. Özellikle devlet işlerinde çalışan ve bir şekilde işleri rüşvet ile çözenler zenginleşmeye başladı. Abdülhamit, bir şekilde anlaştığı Ermeni nüfusuna da el vermiş, özellikle Balyozyan ve Essayan gibi aileler inanılmaz zenginliklere kavuşmuştu. Karantina ile Güzelyalı arasına ise Türk ve Yahudiler yerleşmiş özellikle Sadık Bey semtine muhteşem yalılar yaptırtmışlardı. Bu yalılara hizmet götürenler ise alenen gecekondularda yaşıyorlar, zenginler için risk teşkil ediyorlardı. Öyle ki, bu fakirlerin arasından yürüyüp semtine çıkmak istemeyen devlet ihaleleri ile zenginleşmiş bir Yahudi olan Nessim Levi, şehre bir asansör yaptırıp armağan edecekti. Şehirde inanılmaz bir gelir dağılımı sorunu vardı. Karun kadar zengin olanlarla birlikte yoksulluktan süpürge otu tohumu kavurup yemek zorunda kalanlar birlikte yaşıyorlardı. Zenginlerin adına incir dizenler, tütün balyalarını taşıyanlar, gemilere yük indirip bindirenler, gemilere malzeme yapanlar tam tabiri ile açlıkla yaşıyor, yalılardaki hayatın hayalini bile kuramıyorlardı.

Sonra savaş oldu ve şehir yanıp kül oldu. Eski sosyetesi kalmamış, eski zenginleri mallarını bırakarak şehri terk etmiş, kimisi yeni kurulacak düzende kendilerine yeni yerler bulmak için uğraşıyor, İpekçizadeler, Helvacızadeler, Eczacıbaşızadeler gibi aileler yeni düzende kendilerinin servetinin devam etmesini öngörüyordu. 1923 sonrası esas söylem “Bizi sömürüp malımıza çöken, bizi fakir bırakan, şehrin kaymağını yiyen gayrimüslimleri def ettik, artık İzmir bizim şehrimiz” oluyordu. Ve fakat İzmir çoğu zaman İzmirlinin şehri olmadı. Gelir dağılımı bazen büyüyerek bazen nispi olarak küçülerek devam etti ama hiçbir zaman şehrin nimetlerinden herkes eşit ölçüde yararlanamadı. Bizi sömüren gayri müslimler gitmişti ama yerlerine bizi sömüren Müslüman zenginler gelmişti. Bunca kan dökülmüş, bunca acı yaşanmıştı ama fuara Zeki Müren geldiği zaman kimi zengin ön masalarda Zeki Paşa’yı izleyebilirken çoğunluk İzmirli gazinonun dışında, popolarına çim batarak ancak sesini duyabiliyordu. Bizi sömüren gayrimüslimler gitmişti yerlerine yenileri gelmişti.

Bugün işler cumhuriyet tarihinde görmediğimiz kadar berbat durumda. Memleketin gelirinin yüzde 40’ını sadece yüzde 1’lik dilim yani 850 bin kişiye gitmekte. Bu 850 bin kişinin ortalama gelirinin aylık 6.5 milyon lira civarında olduğunu gösteriyor. Eskiden bu zenginler suçun “Bizi sömüren gayrimüslimlerde” olduğunu söylerken bu kez söylem değişmiş “suç çok para isteyen asgari ücretlide”, “çalışmadan para kazanan memurda” gibi ithamlara dönüşmüş durumda. Oysa ki bizi fakir bırakanlar ne gayrimüslimler ne de haftada 50 saat deliler gibi çalışarak yine de borçlu bir hayat yaşamak zorunda kalan bordrolular.

İnsanların bu gelir dağılımındaki eşitsizliğe kafa yorması, tüm sorunun bu eşitsizliğin kaynağını bulunca çözüleceğini görmesi gerek. Bir savaş geçirdik, şehrimiz komple yandı ve tarihten öğrenmiş olmamız gerekiyor. Tüm sorunlarımızın başı birilerinin hak etmedikleri çoklukta paralara tamah etmesi ve diğerlerinin bunu görmeyip, bunu konuşmak istemeyip gerçek sorumlulardan dikkati almaya çalışması. Bunu bilerek yapıyorlar ne ala, umarım emeklerine değiyordur. Ve fakat bilmeden zenginlerin kazançlarını koruyor da asgari ücretliye, memura laf söylüyorlarsa ne acıklı. Dün işler düzelsin diye komşusunun evini yağmalayanlardan bir farkları yok ve olmayacak.