Hani şimdi biz, daha 7 yaşında daha güneş doğmadan, sırtımıza kilolarca kitap yüklenip sığışırız sınıflara.
Dışarda bahar akıp giderken kafamız kağıt ve kitaplarınarasında yaşıtlarımızla yarışırız sınavlarda. Hani şimdi biz, inandırılırız çok çalışırsak, çok eğitilirsek herkesden mutlu olacağımıza. Ailemizin son parası sınavlara gider, üniversitede okurken kulüplere gireriz, sevdayı ve hayatı kovalamamız gereken yaşlarda kariyer endişesine düşeriz. Stajlar yaparız, hem çalışıp hem yolculuk yapacaksınız derler, ecnebi diyarlara onların yapmadıkları işleri yapmaya gideriz. Sırf dil öğrenelim, sırf farklı olabilelim herkeslerden diye. Hani şimdi biz, mülakatlarda horlanırız, asgari ücretten bir gram yüksek para için. Herkesden her şeyden iyi olmamız, hiç çalışmadan en tecrübeli olmamız, hiç maaş almadan en güzel giyinmemiz beklenir. Üç beş mülakatta gösteririz kendimizi, dillerimizi, gittiğimiz okulları, üniversiteleri, kursları gösteririz. Hani şimdi biz, senelik iznimiz geldiğinde arkamızdan konuştururuz tatile gittiğimiz işleri bıraktığımız için. Başımıza bir felaket gelirse, hastalanırsak ödüllü bir yarış atından farklı muamele görmeden vuruluruz, gönderiliriz işimizden. Herkesden çalışkan, herkesden zeki, herkesden sağlıklı olmamız istenir. Yoksa kabul edilmez nazımız. Hani şimdi biz, emeğimizi verirken haketmediğimiz laflar işitiriz. Aç karnımız doyrulur, ekmek verilir bize, sahip çıkılır, yer verilir. Hani bir yanlışımızda hakaret yeriz, aşağılanırız.
Hani şimdi biz, haftanın 45 saati gözümüzü açmadan çalışıp, herkese güler bir yüzle günaydın ve iyi akşamlar derken, kazandığımız yetmez borçsuz yaşamaya. 7 yaşından beri tüm bir hayatımızı hazırladığımız günde, yani çalışarak kendimizi doyurduğumuz günde yetmez paramız haftada iki kere dışardan yemeğe.
Hani şimdi biz, ofislerde, sanayi sitelerinde, plazalarda, çarşılarda, okullarda, motorların üzerinde çalışan okumuş, girişken ve cesur ve cahil ve meraklı ve korkak ve yalnız ve aslında denizde kum kadar çok olan eğitimli çocuklar, bir şeylerin iyilik getirmesini umarak sığınırız inançlara. Kendi emeğimizin çevresi olan, sermayesi olan, torpili olan tarafından çalındığını görüp sığınırız yıldızlara, taşlara, dualara. İsyan ederiz biz, sesimiz çıkar. Cevap gelir soruşturmalar, davalar, işten çıkartmalar ile. Çalıştırmam denir seni bu piyasada, davadan al hakkını denir sanki bir gün çalışmadan geçirme lüksümüz varmış gibi. Sığınırlar hasımlarımız bizim yaşamak, mutlu olmak için çalışma gereksinimimize. Horlarlar bizi muhtaçlığımızdan. Horlarlar bizi eğitimini aldığımız işi yapamamamızdan. Ece Gürel bizden biriydi çocuklar. Peyzaj mimarlığı okumuştu. Bulamamıştı belli ki mesleğini yapacak yer bir avukatlık ofisine girmişti. Ece gürel bizden biriydi ya çocuklar. Stres ile baş etmesinin metodlarını öğrenmişti, stresi yaratan şeylerin ortadan kalkacağının hayali unutturularak. Ece stresini yanmak isterken kayboldu ormanda, dört gün sonra bir sokak köpeği götürdü onu arayanları onun başına. Ece her şeye dayanadı da dayanamadı ormanın dört gün boyunca soğuğuna. Ece Gürel’in ismi, bir gün hürriyetimizin şiiri yazılırsa şayet, yani görürsek ölmeden o güzel günü, bu ülkenin okumuş çocuklarının verdiği şehitlerin arasına yazılmalı.
Çünkü Ece Gürel, bizden biriydi. Aynı acıları çekip, birleşmemeleri, dik durmamaları için birbirleriyle yarıştırılan çocuklardan biri.