Birinci Dünya Savaşında, Arap çöllerinden, Sarıkamış dağlarına, Çanakkale’den Galiçya’ya dövüşülmüş, en nihayetinde savaşın sonucunun kesin bir mağlubiyet olacağı düşünüldüğünde Mondros ateşkesi imzalanmış ve Osmanlı Devleti, neredeyse 600 sene sürdükten sonra fiilen bitmişti.

Ve fakat, Osmanlıyı yönetenler, iktidarlarının bu “fiili bitişini” pek kabullenemiyorlardı. Olanları aşağı yukarı bilirsiniz. Yıkılmış bir imparatorluk adına, işgal güçlerinin valiliğini yapmaya niyetleri vardı. O yüzden memlekette oluşacak tüm direnişlerin, tüm baş kaldırmaların önünü kesmek istiyorlardı. Bu uğurda Mustafa Kemal gibi müfettişleri Anadolu’ya gönderdiler ve fakat Mustafa Kemaller, emirlere pek uymadılar. Sarayın durdurmak istediği direnişe katıldılar hatta onun başına geçip bir Milli Mücadele tesis ettiler. Milli mücadelenin yok edilmesini temel amaç edinen ve böylelikle saraylarından çıkmayacaklarını düşünen Osmanlı yönetimi, İngilizlerin desteğini de alarak türlü entrikalara girerek hemen her şeyi meşru gördüler.

3 Eylül 1919 tarihinde Dahiliye Nazırı Adil Bey ve Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa, Ali Galip Bey’e bir emirname verdiler. Emirde Ali Galip’in, aşiretlerden 100-150 silahlı süvari toplayıp, Sivas’a varıp “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” kararını alacak kongreyi basması belirtiliyordu. Böylelikle, ne Osmanlı ne de İngilizler gayri meşru bir iş yapmış olacaklar, bölgesel bir ayaklanma sonucu zaten görevinden istifa etmiş olan bir Osmanlı paşası tutuklanacak veya öldürülecekti. En nihayetinde Sevr anlaşması şartlarına hükümetten izinsiz olarak direnen halktan seçilmiş heyet de dağılacaktı.

16 Eylül 1919 tarihinde Malatya 3. Kolordu Emir Subayı Recep Zühtü Sivas’ta 13. Kolordu Komutanlığına telgrafla durumu bildirir. Bu belgede Mustafa Kemal ve yardakçılarının tepelenmeleri masraflarına karşılık olmak üzere bu buyruğa uygun olarak altı bin lira alınmıştır yazmaktaydı. Velhasıl haklı ve haksız bellidir. Kimin vatanın iyiliğini düşündüğü kimin de aslında çoktan bitmesi gereken iktidarlarını entrikalarla uzatmak istediği bellidir. Bir çatışma bile olmaz, Ali Galip Beyler derdest edilir, sarayın ve İngilizlerin Sivas kongresinin engellenmesi konusundaki hamlesi başarısız olur. En nihayetinde Egemenliğin kayıtsız şartsız halkın olduğu kararı alınır. Ve sonrasında milli mücadele en nihayetinde bize cumhuriyeti bahşeder. Bu milli mücadeleye karşı olanların, kendi saraylarının derdine düşenlerin kendilerini buldukları yer bir İngiliz zırhlısı ile Malta’ya gitmek olur.
İktidarı bittiği halde saraylarında kalmak için türlü entrikalara meyil edenleri daha önce gördü bu topraklar velhasıl. İftiralar, yalanlar atanları, olmayacak dualara amin diyenleri gördü bu topraklar. Bu halk, kimin haklı kimin haksız olduğunu bir kez gördü ve haklının yanında olmayı tercih etti. Topları, tüfekleri olanlara karşı durdu, egemenliği için 250 bin şehit verdi.

Günlerin bize getirdiği ne yazık ki aynı inattır. Fiili olarak bitmiş bir iktidarı ayakta tutmak için yabancılardan destek alıp türlü entrikalar peşine düşmektir. Bunu bir kez aştık, bir kez daha aşacağız. Çünkü biz haklıyız, çünkü biz kendimizden çok vatanımızı, özgürlüğümüzü seviyoruz.

Elbet Ekrem İmamoğlu’na yapılan entrikalar bir çözüme kavuşacak. Elbet bitmesi gereken iktidarlar, bitecek. Umarım iktidardan fiili olarak düşenler, bu vatanı sevdiğini söyleyip sadece saraylarını ve iktidarlarını sevenler bu hakikati kabul ederler ve bu ülkeye tek bir iyilik yaparak kimseye bir zarar vermeden bırakıp giderler.