Aslında bir çocuğum olmasını çok istedim. Ama nasip olmadı.
Yılmadım evlatlık için gereken ne ise onu yaptım. Ama bu sefer de başkaları istemedi. Velhasıl 42 yaşıma geldiğimde hayatıma çocuksuz devam ediyorum. Fakat ülkede bir çocuğun başına gelebilecekleri gördükçe belki de bu benim bir özlemim değildir de şansımdır diye düşünüyorum. Çünkü bu ülke çocuklarının sağlığından endişe edenler için çok vahim bir ülke.
Mesela başıma Nurgül Göksu’nun başına gelenler gelebilirdi. Nurgül Hanım çocuğunu, torununu ve gelinini kaybetti. Mahallede sağlam binalar varken çocuklarının binasının neden yıkıldığı sorusunun peşine düştü. Binanın altındaki Kervan Pastanesi’nin kolon kestiğini savcılar görmezden gelirken kendi elleriyle buldu ispat etti. Çocuklarının ölümünden sorumlu olanlar kaçakken, kimse davasına omuz vermemiş gözüküyor. En azından kaçakların fotoğraflarına bakıp gördüklerinde ihbar eden kimse yok şimdilik.
Tam bir sene önce ise Erzincan İliç’de bir altın madeninde toprak kayması meydana geldi. 9 kişi toprağın altında kaldı. Cesetlerine bile ulaşılamazken, bu madende kayma olacağı konusunda uyarıların yapıldığı ortaya çıktı. Çok önceden felaket geliyorum demişti. Kimse sorumluluk almadı ve hatta maden kapatılmadı. Kimse de ülkedeki madenlerin vahşi çalışma koşullarını dert etmedi. Sorumlulardan hesap sormadı.
2 Nisan’da ise İstanbul Beşiktaş’ta bir gece kulübünde yapılan tadilatta yangın çıktı. 29 kişi bir anda öldü. Gece kulübünün gerekli yangın önlemlerini alması konusunda denetlenmediği, tadilatın izin alınarak yapılmadığı ortaya çıktı. İnsanlar çocuklarından olurken kimse sorumluların hesap vermesini, bir daha yapmamaları için cezalandırılmasını talep etmedi.
2 Haziran olduğunda, İstanbul Küçükçekmece’de 4 katlı bir bina durduk yere çöktü. 1 kişi ölürken 8 kişi de yaralandı. Durduk yere çöken binada bir kaçak ve ruhsatsız işler olduğu, dahası binanın yapımında sıkıntı olduğu ortaya çıktı. Kimse sorumluluk almadı. Zaten insanlar da durduk yere çöken bir binanın kendi başlarına gelmeyeceğini düşündü.
21 Haziran olduğunda Diyarbakır ile Mardin sınır köyleri arasında bir yangın çıktı. Kimisi yangının anızdan kaynaklı olduğunu söylerken kimisi bakımsız elektrik hatlarının buna neden olduğunu söyledi. Kimse sorumluluk almıyor, yangının net bir nedeni ortaya çıkmıyordu. 15 kişi bu yangında öldü.
21 Ağustos olduğunda Diyarbakır Tavşantepe’de kaybolan Narin Güran’ın naaşı dere yatağında bulundu. Jandarmanın araştırmada birçok eksiklik yaptığı dahası üfürükçülere başvurmak gibi yöntemler uyguladığı ortaya çıktı. Bugüne kadar Narin’i kimin öldürdüğü bulunamadı. Ayrıca onu arayanların ihmalleri konusunda bir işlem yapılmadı.
13 Ekim’de Tusaş’a teröristler bir saldırı düzenledi. Teroristlerin Ankara’nın göbeğine kadar nasıl gelebildikleri, dahası güvenliğin ihmali konuşulmadı. 5 kişi öldü. İnsanlar yetkililerin ihmallerinin araştırılmasını, bir daha bir terör saldırısında ölmemenin garanti altına alınmasını çok umursamadılar.
11 Kasım’da Selçuk’ta, annelerinin hurda toplamak için çıktığı evde yangın çıktı. 5 çocuk öldü. Belediye ve Aile Bakanlığı çocuklara kimin göz kulak olacağı konusunda yetkiyi birbirlerine attılar. Gündem geçince çocukların neden öldüğü, ne yapılsa ölmeyecekleri konuşulmadı.
18 Kasım’da çeşitli özel hastanelere sevk edilen çocukların haksız kazanç için öldürüldüğü ortaya çıktı. Yenidoğan çetesi denilen olay günlerce gündem oldu. Başka bir yerde benzer bir şey yaşanıyor mu araştırılmadı. Bebekler ölmeden bu iş keşfedilebilir miydi, önlenebilir miydi konuşulmadı.
21 Ocak’ta 36’sı çocuk 78 kişi Bolu Grand Kartal Otel’de para hırsı nedeniyle alınmayan yangın önlemleri neticesinde yanarak öldü. Hiçbir sorumlu istifa etmedi.
Tüm bunlar yaşanırken sahipsiz köpeklerin neden olduğu ciddi 182 saldırıda 2 kişi vefat etti. Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, gerçekten çocuklarınız için ilk başta endişe etmeniz gereken şey köpekler mi bu ülkede?