Bazı şeylerin unutulmadığı, zamanın hoyratsız bir şekilde ilerlediği, devrin olması gereken tarafa doğru değil tam tersine döndüğü zamanlarda söylenen tek şey: “unut…”
Unutmak ve görmezden gelme ile bir şeylerin değişmesi ya da yaşanmamış gibi olması bulunduğum ülkede kurulabilecek en büyük fantezi olduğunu düşünüyorum.
Yaşadığımız ve acısını tek başına yüklendiğimiz birçok olayın alt metni siyasi ve toplumsal, üst metni ise toplumsal trajedi olarak nesilden nesile aktarılıyor maalesef.
İnsan bazen kuracağı cümleye de yazacağı kelimeye de söz geçiremiyor. Bir duvardan diğer duvara çekilen ip üzerinde anlamsızca dans ediyor kelimeler. Uçuşan kelimelerin, tarifi olmayan acının, çözümü olmayan özlemin bir köşesine kurdum sandalyemi, oradan yazıyorum sizlere.
Aslında bana yabancı olan ama kısa sürede yakından tanıştığım yola düştüm yine…0
Kulağımda muhteşem bir türkü yüksek sesle bağırıyor. Biraz yürüdükten sonra ileride Ahmet Abi'yi görüyorum, dükkânın önüne çekmiş sandalyesini kahve fincanının içine koyduğu beyaz içeceğini yudumluyor sessiz sessiz. Görünce selam veriyorum, ’bıkmadın mı aynı yolu yürümekten’ diye sesleniyor ardımdan…
Duymuyorum, duysam da dönmüyorum ardıma. Kulağımda çalan türkü acelesi varmış gibi birinden diğerine geçiyor. Adımlarım ayak uyduruyor kulağımda çalan melodiye. Kulağımdaki çığlığa hafif hafif eşlik ederken, Manav Selahaddin Abi usulca tutuyor kolumdan. ‘Hava karardı, anladım alışıksın da, iti var uğursuzu var kızım' diyor. Teşekkür etmiyor ama omzuna dokunup süzülüyorum yanından.
Ben adımlarımı, adımlarım yaklaşan günleri sayıyor gibi düşünüyorum. Aslında ne ben adımlarımı sayıyorum ne de attığım adımlarla nereye yürüdüğüm umurumda. Yaklaştığımı bilerek yavaşlıyorum, varacağım yere varmak istemiyorum. Ayaklarım bıkkın, aynı yolu dönüp durmaktan. Git de bitsin dercesine kalp atışı gibi ritim tutuyor ayakkabımın içinde.
İki adım sonra Kuaför Ebru Abla'yı görüyorum, çevirmiş yine fal için fincanı. ‘Gel kız iki şey sallayayım sana da, bilirsin ben doğru yalan atarım’ deyip mola vereceğimi anlamış gibi çekiştiriyor kolumdan. Gerçekten yalan sallıyor Ebru Abla, hüznümü görüp, özlemimi bilip aşk yalanları sıralıyor ardı ardına: ‘Biri var ve üç beş vakte kadar karşına çıkacak, sen onunla bu yolu değil daha güzel yolları arşınlayacaksın’ diyor.
Canım Ebru Abla. İçimizden gülüp, yıkıyoruz fincanı söylediği yalanlar gerçek olsun diye. Ben değilse de kendi inanıyor söylediği tüm yalanlara, bunun adının hayat tecrübesi olduğunu söyleyip, beni bekleyen yoluma yolcu ediyor sessizce.
Bugün 17 Aralık 2024. Her sene aralık ayında ablamın ilk tayin yeri olan Van Erciş ve mezarı arasında volta atar dururum. Ölümünün sebebinin sadece yapılmayan yollar olduğu gerçeği ile kurtulabilirdi çıkmazı arasında defalarca yitip yitip yolumu buldum ben.
Canım kardeşimle birkaç gün sonra son gecemiz. Bu saatlerde, hiç tanımadığımız bir şehrin hiç bilmediğimiz sokaklarında ilk ve son kez gezeceğiz. Birkaç saat sonra otele gideceğiz. O şehirde, o isimde otel var mıydı hala bilmiyorum ama aklımda kalan otelin adı 'Barış'. Canım kardeşim bana birazdan tek tek son isteklerini sıralayacak öleceğini bilmeden. Birazdan camı açacak canım kardeşim, kaldığımız pansiyon havasız çünkü. Temizliğinden emin olmak için yatağı kontrol edecek, ıslak mendille tüm vücudunu temizleyecek canım kardeşim. Babam gelmemiş henüz, fırsat bilip "kara gözlüm" dediği platonik sevdiğini anlatacak yine. Tanımadığım arkadaşlarından bahsedecek, aynı yere tayini çıkan ve aynı evi paylaşacağımız arkadaşını övecek durduk yere. Konuyu yine kara gözlüsüne getirecek iki gözüm "ölürsem ona, onu ne kadar çok sevdiğimi söyle" diyecek. Ardı sıra sıralayacak, "ölürsem şunu yap, ölürsem bunu yap, şu olmadan ölürsem gözüm açık giderim, ölürsem iyi bak..."
Ölmeden birkaç saat evvel her şeyi yükleyip gitti canım kardeşim. Saçma bulduğum şiirlerini, platonik aşklarını, zorla dinlettiği şarkılarını ve daha birçok şeyi bırakıp gitti. Olsaydı keşke, yükü de yükledikleri de ağır. Dinlemeyi sevmediğim şarkılarını dinleyip anıyorum seni canım kardeşim. Varsa ölümden sonra gidilen bir yer incitmesin tüm sevdiklerimizi.