“Aynı evde yaşayan 4 kardeş intihar etti!” Bir manşet ve birkaç paragraf yazı. Böyle geçti ajanslar haberi. Ölümlerin gerekçesinin özetle ‘yoksulluk’ olduğu tespit edildi; Türkiye’deki intihar verilerine 4 isim daha eklendi zira istatistik önemli. Gündemde yarattığı suni bir çalkalanma sonrasında unutulup gideceğinden şüphemin olmadığı hane içi bir ‘trajedi’. Pek azımızın peşine düşeceği, gerçeklerle ilişkilendireceği, alt metnini okumaktan ve bunu dile getirmekten çekinmeyeceği bir toplu intihar. Gazetelerde ve ana haber bültenlerinde bazı siluetler görecek birçok kimse, ben ise toplumsal bir çöküşün ete kemiğe bürünmüş fotoğrafını görüyorum. Hep söylüyorum: Hafızamız ajandamızdır. Yakın geçmişe çevirelim yüzümüzü. “Kocaeli'nin Körfez ilçesinde yaşayan 45 yaşındaki İsmail Devrim, okul pantolonu alamadığı çocuğu okuldan gönderilince 'Çocuklarıma bakamıyorsam, çocuğuma bir pantolon alamıyorsam niye yaşıyorum ki' dediği günün gecesinde intihar etti.” Anımsadık mı bu babayı? Hayır, ise devam edelim. “Ankara Kızılay'da bir vatandaş, faturalarını ödeyemediğini söyleyerek kendisini yakmaya çalıştı.” Bu vatandaşı? “Elektrik faturasını ödeyemediği için 3 aylık bebeği donarak öldü.” Bu anneyi? “Kastamonu’nun Merkez Hisarardı Mahallesinde, ataması yapılmayan 21 yaşındaki öğretmen matematik öğretmeni Kevser Abdülkadiroğlu’nun, arefe günü kendini asarak yaşamına son verdiği öğrenildi” Bu genç öğretmeni? “Kocası bir yıldır işsiz kalan ve yaşadığı maddi imkansızlıktan dolayı bunalıma giren iki çocuk annesi Emine Akçay, çocuklarının ısınması için saç kurutma makinesini açtıktan sonra yan odada kendini astı.” Peki ya Emine’yi? Ve dahi intihar eden Khk’lıları? İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporlarına göz atalım bir de: “2013’te on beş, 2014’te yirmi beş, 2015’te elli dokuz, 2016’da doksan, 2017’de seksen dokuz ve 2018’de yetmiş üç olmak üzere 2013-2018 yılları arasında 351 emekçi geçim sıkıntısı, borç ve işsizlik sebebiyle yaşamına son verdi.” Tüm bu insan hikayelerine baktığımızda çokça şey geçiyor aklımızdan. Umutsuzluk, çaresizlik, varoluşu ret dahil kim bilir neler yaşandı? Kaç kapı çalındı? Kaç çığlık atıldı? Gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu bu sonları yaşayan kimlerdi? Artık bu olup biteni net kavramlarla haykırmanın vakti geldi: Ekonomik kriz, krizin beraberinde getirdiği işsizlik ve onun da uzantısı olan yoksullaşma! Piramidin tepesindekiler bir tekel içerisinde zenginleştikçe, halkların çemberinin git gide daralması. Sınıfsal bir kıyım ve yok sayılma.
Türkiye’den uzaklaşıp dünyaya baktığımızda da intihar vakalarında ciddi bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü işsizlik, ekonomik zorluklar, göç, hızlı ekonomik ve politik değişiklikler gibi işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını etkileyen birçok unsuru intihar sebebi olarak tanımlıyor. Ayrıca depresyondan iş bulmaktaki zorluğa, çalışma koşullarından performans baskısına, işsiz kalma korkusundan cinsiyet ayrımcılığına dek birçok faktör intiharı besleyen nedenler arasında gösteriliyor. ‘Toplumsal çöküş’ tanımı genişleyerek ‘global çöküş’ halini alıyor.
Ülkelerin güvenlikçi politikalara değil, her şeyden önce barışa ihtiyacı var; ancak ve ancak kaynaklar insana ve istihdama adil ölçüde ayrıldığı müddetçe bu çöküşün önüne geçilebilir. Aksi takdirde özelinde Türkiye, genelinde dünya, bir ‘cinnet’ silsilesi ile sallanmaya devam edecek.
Okuyucuya sevgi ile.