Her yerde polisler, şehrin en önemli meydanını herkese mesaj verir gibi gözleyen parti başkanının posterleri. Her yanda biz buradayız sizi de gözlüyoruz algısı yaratan posterler, afişler ve daha bir sürü şey. En ufak bir gösteride çıkartma yapar gibi, güç gösterisi yapan, halka huzur değil korku salmak için elinden geleni yapan polisler. Huzursuzluk! Devlet elitleri için yararlı ve mutlu huzursuzluk! 15 Temmuz Darbe girişimi sonrası, kaosu bitirmek toplumsal huzuru sağlamak yerine bu kaosa iki eliyle sarılmış bir iktidar. İktidar kim olursa olsun dinlemezliği eline aldığı 20 Temmuz’dan beri, halkın her kesimine kulakları kapalı bir oyun oynuyor. Bir gecede hayatları değiştirip, bir günde gelecek nesiller adına kararlar alıyor ve bunu umursamazca yapıyor. Eleştireni, söz söyleyeni, protesto edeni terörist ilan ediyor. Bunları gördükçe Hitler’in küstah son sözleri geliyor aklıma, Berlin kuşatması sürerken, komutanların hepsi teslim olmaları gerektiğini bunun şehrin yıkımını ve sivil halktan can kayıplarını azaltacağını söylerler. Hitlerse ağız birliği etmiş komutanlarını ve bakanlarını dinlemez ve onlara tarihe geçen o konuşmasını yapar; Bunun Alman halkının kaderi olduğunu söyler, iyi bir Alman’ın Berlin için öleceğini ve zayıflık gösteren Alman Halkının yok olması gerektiğini söyler. Bunu her türlü bombaya ve saldırıya karşı korunaklı sığınağında söyler. Bugün gidişat çok farklı değildir. Halk susmuş ya da susturulmuş, onlar adına bir kişi konuşmakta bu halkın sesi kabul edilmekte, dünya da buna kapitalist çıkarları için sessiz kalmakta. Her kesimden halkın sesinin kısıldığı, itaat esasına dayalı bir yapı her zaman büyük bir yıkımla ve topyekûn yok oluşla sonuçlanacaktır.
Her zaman iktidarı sarsılan sağ ve muhafazakâr demokratlar iktidarda kalma yolunu savaş haliyle devam ettirmeye çalışmışlardır. Çünkü halka ölüm ve kölelikten başka sunacakları hiçbir şey olmayan bu zihniyet, iktidarının devamlılığı için destekçilerini nefret ideolojisi milliyetçiliği şiar olarak sunmaya başlarlar. Ekonomik açıdan da savaş ekonomisinin tartışılmaz ve denetlenemez refahına kendilerini bırakmak için baskı, aşağılama ve umursamazlığı ağızlarına, zihinlerine pelesenk ederler. Trump’ın da şaibeli iktidar durumundan sonra yaptığı da budur. Amerikan başkanlığı koltuğuna oturduğu günden beri yaptığı tek şey tüm Cumhuriyetçiler gibi dünyayı ateşe sürüklemek için aptalca tavırlarla silah satmaya, bu silahlar içinde savaşlar çıkarmaya devam etmek olmuştur. Yemen, Suriye, Libya, Irak ve insanların artık bunaldıkları Kuzey Kore, Küba sorunlarının altını kazımak için her gün aptal saptal açıklamalar yapmaktadır. Ancak Dünya karıştıkça hızlıca kar edebilir, akıldan uzak olan iktidarını ancak dünyanın en akılsız oyunuyla ayakta tutabilir. SAVAŞ! Bu savaş çığlıkları 20 Temmuz öncesi çok sağlıklı olmasa da Türkiye de de susturulabiliyor, iktidar Suriye meselesinde her zaman diplomasi ya da oradaki yerel gruplarla iş yapmayı tercih etmek zorunda bırakılabiliyordu. Hükümete karşı her protestonun, eleştirinin ve hatta tartışmanın terör sayıldığı bu günlerde, iktidarının halk nezdinde sarsılmaya başlamasıyla ilk fırsatta Suriye topraklarına girmiş ve 80 üzeri şehitle zafer çığlıkları atarak Dünyada ki sayılı ordulardan biri olan TSK’nin kısa bir yolu üç ayda ilerleyebilmesini destan gibi göstermiştir. Gene tarihi ret ederek umursamazca bir illüzyon yaratmıştır. Sıkıştığı o çukurdan bugünde sağır çığlıklarıyla yeni yeni savaş sesleri yükselmektedir. Trump’ın elini düzgün sıkmasından dostluk tavırları çıkartanlar Trump’ın sıktığı her elin sonra savaş olarak o ülkelerin hanesine yazıldığını unutmamalıdır. Bugün her türlü toplumsal ya da bireysel muhalefetin bastırıldığı Türkiye ise Amerikan savaş burjuvası için biçilmiş kaftandır. Neredeyse tüm sesler kısık, silahlar halkın tepesinde, panoptikonla korku hapishanesine çevrilmiş bir ülke. Yaşamak isteyip istemedikleri sorulmadan bir gecede ölüme gönderilmekten çekinilmeyecek halk çocukları. Savaş burjuvasının ağızının o kusmuk kokan kokusunu Türkiye’nin üzerinde dolaştırmaları için tatlı bir Fransız pastası sunuyor önlerine. Pastayı yemek için de koca bir ülkeyi salyalarıyla boğmaktan da çekinmeyeceklerdir. Bu durum İran- Irak savaşının sonunda iktidarı zayıflamış İran ve bugün tamamen parçalanan Irak’ı hatırlatıyor bana. 2023’ü düşünmekten kendimi alamıyorum ne yapayım…
Sophokles Kral Oidipus Tragedyasında; bir nevi huzur için adalet der ve bunu da o adaleti sağlamakla görevlendirmiş kralın, adalet için yapacaklarına bağlar. Bize adalet için kral gerekirse kendi gözlerini oyacak erdeme sahip olmadıkça asla şehre adaletin gelmeyeceğini anlatır. Saraylardan adalet beklemek ne kadar doğrudur bilmem ama modern dünya Cumhuriyet anlayışıyla buna cevap vermiştir diye düşünüyorum. Ancak bugünün saraylarında yaşayanlar kendi vicdanlarını rahatlatmak için birçok ideolojik argümanı 2000 yıl öncenin erdem anlayışını aratır biçimde kullanmaktadırlar bu da bir gerçek. Yaşanan gerçeğin içinde, vicdan tavırsızlığı koca bir ülke insanlarının daha da umutsuzlaşmasına, zor olan yaşamlarının daha da zorlaşmasına ve hangi ideolojiye ve teolojiye ait olursa olsun yaşam biçimlerinin özgürce yaşanamadığı bir ortama doğru sürüklenmesine sebep olacaktır ki oluyor. Sophokles, Kral Oidipus tragedyasında halkını savaşa sürüklemek yerine halkına zülüm eden felaketleri yok etmek için adil ve erdemli olanı yapan lanetlenmiş bir kral çiziyor bize ve kendi gözlerini oyarak bu laneti giderecek kadar da ahlaklı bir siyasetçi. O günün insanlarına erdemi anlatarak kral çıplak diyor. Türkiye de hukuk ve adaletle oynamak yerine halkı dinleyerek huzur ve adalet için uğraşacak erdem de bir tane siyasetçi var mı bilmiyorum ama adalet ve huzur için kendi gözlerini bile oymaktan çekinmeyecek siyasetçiler olmadıkça ne İzmir ne de Türkiye bu umutsuz karanlık bir gelecek bizleri bekliyor. Vicdanı ve kendi ahlakının ahlaksızı olmuş yöneticilerin vaatleri ile yetinen umuda muhtaç çaresiz bir topluluk olmamak için bu erdemden, etikten uzak tavırları tartışmadıkça, sustukça, birey olarak kendimizi umuda muhtaç ettikçe de her zaman Hitler hayaleti bir proje olarak ülkelerin ve ülkemizin üzerinde dolaşmaya devam edecektir. Halk çocukları iktidar ve kar için ölmeye, Saray ve burjuva çocukları bu iktidarı sürdürebilmek için en iyi eğitimleri almaya devam edeceklerdir. Özgür bir ülke için; Kral Oidipus’lar yaratmak ve Kral Oidipuslar için ise Sophokleslerin tüm cesaretiyle ortaya çıkmalarının zamanı geldi sanırım. Aklı başında her ideoloji ve bu ideolojinin temsilcileri bunun önünü açmak için elini taşın altına koymalıdır.