Bilim adamı Prof. Dr. Naci Görür, “Alüvyal arazilerin üzerine yapılan yapılarda depremin şiddeti 3 kat artar” diye söyleyince hemen Ege Üniversitesi Toprak ve Bitki Besleme Bölümü üyesi Prof. Dr. Bülent Okur ‘u aradım. “Hocam alüvyal arazilerin üzerine yapılan yapılar depremin şiddetini 3 kat artarak hissediyormuş İzmir’de bana bu denilene benzeyen yerlerin neresi olduğunu söyleyebilir misiniz?” dedim.
Prof. Dr. Bülent Okur şöyle cevap verdi;
Hakancım alüvyal topraklar, akarsular tarafından taşınan kil, kum, çakıl gibi maddelerin birikmesiyle oluşan topraklardır. Mineral ve organik madde bakımından zengin olan bu topraklar verimli oldukları için üzerinde tarım faaliyeti yapılan birinci sınıf topraklardır. Buna göre öncelikle Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden başlayarak sana İzmir’de alüvyal arazilerin üzerine kurulan yerleri elimden geldiğince sayayım. Bornova Ovası, Kemalpaşa, Menemen, Çiğli, Bostanlı, İnciraltı, Bayındır, Tire Ödemiş ve daha nice yerler var ki ayaküstü aklıma takılan bunlar. Bu gibi birinci sınıf tarım arazilerinin üzerine binaları yapmaktan bir an evvel vazgeçmemiz gerekiyor. Aksi takdir de ülkemiz gibi bölgemizinde deprem bölgesi olması dolayısıyla başımıza çok büyük felaketler geleceği aşikârdır.
Bilim adamlarının yapmış olduğu ciddi uyarılara rağmen onları umursamamanın faturası ne yazık ki vicdanlarımızı paramparça eden görüntülerle karşımıza çıkıyor. Bir başka bilim adamı Ahmet Necdet Sezer tarafından İzmir’den atanan eski Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şerafettin Canda’nın rektörlüğü zamanında yapılan Hatay MKÜ hastanesinin bölgede ayakta kalan ender hastane olması sebebi ile arayıp sordum.
Hocam bölgedeki depremzedelere ayakta kalıp hizmet veren ender hastane sizin döneminizde yapılan ve hizmete alınan hastane bu konuda ne söylemek istersiniz?
“Hatay benim memleketim. Ben oranın çocuğuyum. Orada doğdum, orada büyüdüm. Pamuk tarlalarında amele olarak çalıştım. Oraya doktor olarak gidip hizmet etmek Hatay halkının yarasını sarmaya vesile olmak bizlere nasip oldu yaptık. Şimdi geriye dönüp baktığımızda da doğru işler yapmış olduğumuzu görmek bu hüzünlü günlerde bir nebze olsun bizleri mutlu ediyor. Lakin ülkemizde artık doğru işler yapılmalı, dürüst çalışılmalı ve bunca insanların günahına girilmemeli. Bizler bunu başarabilecek bir milletiz ve bütün bu zorlukların da üstesinden geliriz. Yeterki akla ve bilime kulak verelim. Yönetim anlayışımızın temeline bolca akıl ve bilim koyarsak hiçbir sarsıntı bizi deviremez. Sağsalim ve emin adımlarla geleceğe hep beraber yürürüz. Sabır selamet, sürat felaket getirir” dedi.
Yaşamış olduğumuz şu felakette organizasyonu en güzel yapılan iş; defin işleri. Ölülerin tanınması, savcılığın işlemleri sağlıklı bir şekilde yürütmesi, parmak izlerinin alınması, ailelere haber edilmesi, ailelerin tanıması, tanınmıyor olanların arşivlenip defin işlemlerinin başlaması, mezarların kazılması, cenazenin yıkanması, okunması, en sonunda da gömülmesi İçİşleri Bakanı Soylu’nun ve adını hatırlayamadığım bir başka bakanında demesi ve önemle hatırlatması üzerine mükemmel bir şekilde organize ediliyormuş. Ölürsen devlet büyük, sağ kalırsan deprem…