“Çıkarın kağıtları, yazılı yapacağım” dercesine alınmış bir seçim kararının ardından alelacele hazırlıklara başlayan siyasi partilerin seçim öncesi çalışmaları son sürat devam ediyor. Hal böyleyken bu yazıda bir dolu tuhaflığın normal kabul edilebildiği memleketimizden kısa notlar aktarma yoluyla kendimce önemli kimi yerlerin altını çizmek niyetindeyim.
Cumhur ittifakı ve “adam gibi adamlık”
Başlarken iktidar partisinin de içinde bulunduğu cumhur ittifakından sözü açmak istedim. Memleketin içinde bulunduğu ekonomik kriz, demokrasi sorunu, ohal, uluslararası alanda yerle bir olmuş itibar vb başlıkların yanında bu ittifakın memlekete ne vadettiğini/edebileceğini halen anlamış değilim. Tabi bunun yanında bir iki yıl öncesine kadar meydanlarda Akp’ye olanca hıncıyla etmediği laf kalmayan Mhp ile, Akp nin yan yana gelişinin hangi koşullarda gerçekleştiği de merak konusu. Mhp’nin tarihsel misyonunun her dönem iktidarların yanında saf tutmak olduğu herkes tarafından biliniyor olsa da kendi içinde koşulları değişmemiş olan bir sürecin başında sıkı Akp karşıtı gibi görünüp, sonunda iktidara teslim olma durumunun, bu tarihsel misyonun da tarifine tam olarak denk düşmeyen tarafları olduğunu ispat ediyor.
Her neyse, geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın Erzurum mitinginden ve Bahçeli’nin seçim beyannamesi açıklamasından aklımda kalan şu noktanın altını özellikle çizmek istedim. Erdoğan mitinginde ciğerden gelen gür bir sesle “adaaamm gibi adam olmak” diyor, Bahçeli ise konuşmasında sesi çok gür çıkmasa da “adam olmak” diye bir şeylerden bahsediyordu. Kimin ne dediği bir yana, bu sözleri miting alanında ve salonda çılgınca alkışlayan kadınların hali, ekstra bir niteliğe sahip olmadan sadece normal düşünebilen her insanı tuhaf bir şaşkınlığa sürüklemek için yeterli olsa gerek. Her gün tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin, tacizlerin yaşandığı bu ülkede memleketi yöneten veya yönetmeye talip olan birilerinin bu “adamlık” vurgusu mu halka vaat olarak sunuluyor dersiniz? Ha bir de Bahçeli’nin kendi partisini tarif ederken demokrasi mücadelesi verdiklerini ifade etmesi de günün bombalarından biriydi. Bahçeliye sormak lazım; canıyla, kanıyla 16 yıllık iktidarın yanında yer alan Mhp kime karşı demokrasi mücadelesi veriyor? Bahçeli bu garip sözle 16 yıldır memleketi yöneten ortağı olduğu Akp’nin demokrasi karşıtı olduğunu mu söylemeye çalışıyor? Bahçeli’nin demokrasi mücadelesi tarifini anlamak yine kendisine ait olan karmaşık matematik hesaplarını anlamaktan daha da zor, en azından benim için.
Millet ittifakı ve HDP
Bu başlığa dair değerlendirmemi bir öngörü ile başlatmak istiyorum. Şahsi fikrim seçimlerin sonucunda Muharrem İnce CHP’den, HDP ise Selahattin Demirtaş’tan çok oy alır. Bu durumun ortaya çıkışında elbette İnce’nin Kılıçdaroğlu’na ya da CHP’ye oy vermeyecek olan kesimlerden de oy alabilme ihtimalinin yüksekliği ile seçim aritmetiğini kavrayabilmiş çok sayıda insanın HDP’nin muhakkak meclise girmesi gerektiği düşüncesinin etkisi fazlasıyla görülecektir. Bu tarafa dair dikkat çeken noktaları sıralayacak olursak;
-CHP’nin aday belirleme sürecinde Abdullah Gül söylentilerine şiddetle karşı çıkıp tarihsel bir yanlış daha yapılmasının önüne geçen herkes bolca tebriki hak ediyor. İkinci Ekmelettin vakasının kıyısından dönen Chp İnce’yi aday yapınca en azından bu yarışın içerisinde kalmayı başardı. Şahsi fikrim İnce’nin şansının olduğu yönünde. CHP’nin geçtiğimiz kongre sürecinde tabanda İnce’ye mesafeli duran ciddi bir kesimin sokaktaki İnce’yi gördükten sonra Kılıçdaroğlu’ndan koptuğunu görmek bence mümkün. İnce’nin cumhurbaşkanlığına seçilip seçilmemesi durumu Kılıçdaroğlu’nun da siyasi geleceği üzerinde belirleyici olacak gibi duruyor.
-Akşener başlangıçta fena sayılmayacak bir hava yakalamış olsa da, İnce’nin adaylığı sonrası çıkış noktasının gerisine düşmüş olduğu görülüyor. Ama buna rağmen Mhp’nin tükenişinin altına imzayı attığı gerçeğini de görmek gerekir. Tabi tüm bunlarla birlikte Dyp’li olduğu 90’lı yıllardaki icraatları da Akşener’in belli kesimlerden hiçbir koşulda oy alamayacağının ifadesi gibi.
-Saadet liderinin de bir şansı olduğunu söylemek imkânsız. Şayet Sivas katliamında adı geçen bir adamın seçimlerde bir şansının oluşu, aynı kişinin memlekete, zaten içinde bulunduğu karanlığın benzeri bir durumdan başka hiçbir şey vadedemeyeceğinin de göstergesi olurdu. Küçük bir parti olmasına rağmen gerçekleştirdiği ittifakla meclise giriyor oluşu Saadetin başarısı olarak kabul edilebilir. Meclise girdikten sonra Akp ile uzlaşır mı uzlaşmaz mı onu da zamanla göreceğiz.
-Diğer aday Doğu Perinçek’e dair bir şey söylemeye gerek var mı dersiniz? Kendisi hep bildiğimiz gibi. CHP’lilerin oylarıyla 100 bin imzayı bulup aday olmasının ardından yaptığı ilk açıklamasında “ikinci turda CHP’yi desteklemeyiz” dedi. Tam da kendisinden beklendiği türden bir davranış. Aynı Perinçek’in tek seçim vaadi ise “seçilince HDP yi kapatacağız” demek oldu. Akıl dışılık, körlük, alakasızlık… Ne ararsanız var.
-Son olarak da Demirtaş’a dair birkaç söz edelim. Şüphesiz ki tek başına dışarıda oluşu bile seçimlerde bir iki puanlık bir farka sebep olurdu. Elbette işi diğer adaylara göre daha zor. Propaganda şansının hiç olmadığı koşullarda dahi mevcut altı aday içerisinde ilk üçe girebilecek oluşu da halkın gözünde diğer adayların neredeyse tamamından çok daha kabul edilebilir olduğunun işaretidir. Ki bu durumu hak etmediğini söylemek de pek mümkün değil. Demirtaş’ın 7 Haziran seçimleri sürecindeki normalleşmenin ve farklı kesimler arasındaki yıllara dayalı önyargı ve kinin kırılmasındaki etkisini görmemek imkânsız. Alacağı oy ne olursa olsun mevcut siyasal alanda ilk kez farklı bir parti lideri tipiyle karşılaşmamızın miladı olan bir aday olarak Demirtaş, siyasetin önümüzdeki dönemlerinde de etkin bir konumda olacak gibi görünüyor.