Tarihte bilinen ilk fotoğrafın çekiminden bu yana geçen yaklaşık 200 sene, fotoğrafın tarihin en önemli tanıklarından birisi olduğunu defalarca ispat etmiştir. İlkel toplumlarda mağara duvarlarına çizilen kimi resimlerin binlerce yıllık tarihi yorumlamak ve anlayabilmek için bilime sunduğu katkılar gibi fotoğraf da daha geç dönemlerden başlayarak bugüne kadar tüm gücüyle insanlığın yakın geçmişine fazlasıyla ışık tutmaya devam ediyor. Şüphesiz ki gelecekte de bugün olup bitenleri o zamanların insanlarına fotoğrafın gücüyle anlatacak birileri. Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına takılan kelepçe örneğin. Dönemin karanlığının bir sembolü olarak fotoğrafın anlatıcılığının gücüyle muhakkak bir gün arşivlerden çıkarak, birilerinin önüne serilecektir. Bugün kimileri için sıradan bir iş olsa da gelecekte herkes için bir utanç simgesi olarak anılacaktır. Aydınlığa yapılan her saldırı, üzerinden geçen zamanın bir yerlerinde insanlık tarafından muhakkak mahkûm edilmiştir. Klasik söylemle gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma alışkanlığının bir sonucu olarak da ifade edilebilir bu durum. Tam da bu noktada gerçeklerin ve doğrunun inatçı olma özelliği, bugün yerlerde sürüklenen, coplanan, gözaltına alınan öğrencilerin yanı başında bir mücadele güncesini de yazmaya başladı çoktan.
Özellikle üniversitelerde, akademinin asli unsurları ve sahipleri olan bilim insanlarının ve öğrencilerin her türlü hak alma eylemi ve taleplerine dışarıdan, o bilim yuvaları ile ilgisi olmayan kişilerin müdahaleleri akıl dışı niteliklere sahiptir. Karanlıktan güç alanlar bilime karşı öfkelidir, düşmanca girerler o kapıdan içeriye. O yüzden öğrenciler yerlerde sürüklenir, en ufak talepleri baskıyla, soruşturmalarla, cezalarla ve şiddetle bastırılmaya çalışılır. Onlar öğrencilere, bilim insanlarına, sanata, bilime karşı tahammülsüzdürler. Çünkü bilim her seferinde onları yalanlar, sanat onlardan hiç bahsetmez, öğrenciler ve akademisyenler onların hayli dışında ve onların anlayamadığı bir dünyanın içerisinde gerçek olanın izini sürerler. Yani onlar üniversiteye, bilgiye ve bilime yabancıdırlar. O yüzden yarın utanç olacak bir işi bugün müthiş parlak bir fikirmiş gibi değerlendirip en fazla üniversite kapısına kelepçe vurmayı akıl edebilirler. Atama ve kıyaklarla eşten, dosttan, akrabadan yarattıkları kadrolarla üniversiteleri ele geçirebilirler ama bilime söz geçiremezler. Onları hırçın kılan da budur zaten. Bilimle ilişkileri sorunlu olduğu için, yarattıkları profesörlerinin akademiye dair tek fikri üniversitelerin “fuhuş yuvası” olduğu yönündedir. Söyleyenin ağzından çıkanı kulağı duymazken, geri kalanlar arasından da bir kişi çıkıp dur demez bu çağ dışılığa. Onlar üniversiteleri kendi karanlıklarına çekmeye çalışırlar çalışmasına ama beyaz zeminde kirin, lekenin belli oluşu gibi akademik alanda hemen fark edilirler, planları ellerine, yüzlerine bulaşır.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki bugünkü tablo tek başına bu saydığımız adamların eseri değil. Daha şimdiki siyasal iktidar ve onların bu kadroları henüz ortada yokken, YÖK denen belaya sıkı sıkıya sarılan ve siyaseten bugün muhalefette yer alan kimileri var ki yıllarca üniversiteleri askeri birer kışla gibi yönetip, öğrencilerin her talebini bugünkünün aynısı yöntemlerle bastırmışlardır. Yani bugün yaşananlarda, on beş yirmi yıl öncesine kadar üniversiteleri yönetenlerin de hatırı sayılır bir katkısı var. Kendi üniversite yıllarımın pek “cumhuriyetçi” dekanından ve onun üniversiteyi öğrencilere -özellikle devrimci öğrencilere- nasıl dar ettiğinden biliyorum. Bugün yaşananlara bakıp kendinden utanıyor mudur diye de merak ediyorum açıkçası.
Şimdi Boğaziçi şahsında tüm öğrencilerin ve bilim insanlarının, hem karanlığa karşı bir direnç sergileme (bunu yapıyorlar zaten) hem de bugün siyasetin muhalefet tarafında yer alıp da geçmişte üniversitelerin bugünkü karanlığa teslim oluşunun koşullarını hazırlayan kişi ve çevrelerden de hesap sorma gibi bir şansı var. Tarih onları da, bugünküleri de, dünden bugüne karanlığa karşı aydınlığın ve bilimin yanında saf tutup, ödenecek bedeller uğruna mücadele eden öğrenci ve bilim insanlarını da hak ettikleri gibi anacaktır.