Siyasette yeni parti telaşları şu sıralar çok ilgimi çekiyor. Ortaya çeşitli iddialarla çıkan yıllanmış siyasetçilerin içlerinde bulunduğu samimiyetsizlik daha ilk görüşte kendini öylesine belli ediyor ki, bu durum söz konusu partilerin yeni ama söylenenlerin ve propaganda edilenlerin eskinin aynısı olduğu gerçeğiyle birleşince, siyaseten elde edilecek olası rantlara dair kurulan düşler kendisini daha da görünür kılıyor.
Siyasetin sağında ya da solunda herkesçe öngörülen bir iktidar değişikliği, yeni olma iddiasıyla ortaya çıkanların iştahını kabartmış durumda belli ki. Önce, bir dönem AKP’nin önemli isimlerinden olan Davutoğlu ve Babacan gibi isimler tarafından kurulan yeni partiler siyaset sahnesine çıktı. Onların AKP’den ayrılık gerekçelerinin ve birbirleri ile birleşmeme sebeplerinin ne olduğunu ise hiç anlamadık.Yakın zamana kadar AKP içerisinde yer alan bu ikilinin yanında CHP’li Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül’ün artık alay konusu olan kariyerizmleri de haber bültenlerinde ya da internet mecralarında eğlenceli zamanlar geçirmemizi sağlıyor bir süredir. Bir yerde bir seçim gördüğü an aday olmadan duramayan İnce’nin Cumhurbaşkanlığı sevdası bu kadar görünür bir hal almışken kestiği memleket sevdası pozları herhalde küçük bir kesim dışında kimseye inandırıcı gelmiyordur. Sarıgül’ü saymıyorum bile. En son geçtiğimiz günlerde milyonluk arabasının içinde bilmediği bir Neşet Ertaş türküsüne eşlik etmeye çalışırken gördük onu. Kendisine türkü söyleyen bir parti lideri görüntüsü vermeye çalışırken alay konusu olmayı başardı Sarıgül. Buna rağmen bir türküyle yetinmedi, videoların ikincisini de sosyal medyada yayınladı. Aslına bakarsanız Sarıgül’ün bir türküyü söylemekteki ısrarı, siyasette Demirtaş etkisinin sonuçlarından birisidir. Elinde bağlamasıyla türkü söyleyen, mizah yeteneği ve sosyal medya kullanımındaki ustalığı ile insanlar üzerinde hatırı sayılır bir etkiye sahip olan, şiir okuyan, kitap yazan Demirtaş yeni bir siyasetçi profili yaratmayı başardı. Bunu kabul etmek gerekir. Hal böyleyken kırk yıldır siyasetin içerisinde olup da hiçbir etkiye sahip olamayan yeni parti sahibi politikacılar da türkülere, sosyal medyaya, mizaha sarılmaya başladı. Tabi halkın yaşadığı sorunlar karşısında somut hiçbir çözüm önerisini dile getirmeden, hatta sorunu tespit bile etmeden, sadece klasik burjuva siyasetinin dili ile kendisine “memleket hareketi” diyerek, “değişim yürek ister” gibi ayakları yere basmayan afaki söylemlerle yola çıkan siyasetçiler, çok değil ilk seçimin ardından ellerinde sahip oldukları bir mülk misali partileri ve üç beş yol arkadaşıyla ortada kalacaklardır. Bu noktada ne türkü ne mizah onların bir işine yaramaz. Tabi seçim öncesi pazarlıklarla AKP-MHP cephesine yedeklenmezler ise. Cumhur ittifakına yanaşmayı başaramazlarsa eğer, bir Doğu Perinçek etkisi!!! dahi yaratamadan siyaset sahnesinden silinip gideceklerdir.
İhtiyacımız olan şey şüphesiz ki yeni olma iddiasıyla ortaya çıkan bu eskimiş siyasetçiler ve onların partileri değil. Kendileri onlarca yıldır değişmezken, Cumhurbaşkanlığından, siyasi parti genel başkanlığına kadar, seçime konu olan her koltuğa aday olurlarken, hiçbir seçimi kazanamayınca son çare kendisine parti kuranlara, her an içinde bulundukları siyasal çizginin değişmez isimleri olmak için çırpınırken “değişim yürek ister” sloganıyla meydana atılanlara umudu bağlayamayacak kadar ciddi sorunlarla boğuşuyor memleket.
Tam da bu noktada “yeni” olan bir şeylere ihtiyacımız var, doğrudur. Yalnızca biraz nefes almaya, özgürlüklere, adalete, ifade özgürlüğüne, eşitliğe, barışa, kardeşliğe ihtiyaç duyuyoruz. Kişisel hırs ve rant uğruna kurulmuş partilere, kirli siyaset sahnesinin figüranlarına, milyonluk araçlarında açlığın, yoksulluğun, işsizliğin yanı başından geçip giderken değişim rüzgarları estireceğini iddia edenlere değil.