Sadece şu andan ve gelecekten mi sorumluyuz? Geçmişte yaşanmış ve bizlerin tanık olmadığı hadiseler bizim için ne anlam ifade etmeli? Yani 12 Eylül’ün mağdurları, 2019 Türkiye’sinde yaşayan ve 12 Eylül’e tanık olmamış bizleri neden alakadar etmeli?
***
Bundan iki gün önce 12 Eylül Faşist Darbesi’nin 39. yıldönümüydü. 12 Eylül 1980 sonrası doğmuş bir kuşağa mensup olarak 12 Eylül hakkında yazmak ne kadar doğru emin olamamakla birlikte, hep eleştirilen bir kuşağın apolitik olmayan bir mensubu olarak söylemeliyim ki geçmişte yaşananlar aslında bizleri pek de alakadar etmiyor aslında. Günün koşuşturmacası yetiyor da artıyor, üstüne borçlu bile kalıyoruz. Burada suçu, yönetenlere de atabilirisiniz, herhangi bir başka gruba da...
Ama bu hakikati değiştirmiyor...
***
Bu kuşak, bir şeylerden her daim mahrum edilenler olarak görüldü her nedense. Öyleydi de. Faşist darbeden etkilenenler arasında eğitim sistemi vardı mesela. Darbeciler tarafından eğitim sistemi olduğu gibi değiştirildi ve niteliksizleşti. İşin aslı birtakım sebep ve sonuçlar da hep buna bağlandı. Apolitikti mesela 12 Eylül sonrası kuşak. Ama Gezi Direnişi de bu kuşağın eseriydi.
Ya da geçtiğimiz hafta kaleme almak için geç kalmış olduğum ‘Susamam’ isimli rap parçasının bu ülkede yaşayanlarına düşündürttükleri... Parça gençlerin manifestosu şeklindeydi ve gençler yine apolitikti. ‘Susamam’ o malum sitede trend videolarda alt sıralara indikçe etkisi azalacak mı? Bunu zaman gösterecek.
Gezi Direnişi’nden önce de ağaçları savunan insanlar, Susamam parçasından önce de protest rap vardı. Değişen ne peki? Elbette her iki meselede de zamanlama kıymetli. Birinde kitleler- özellikle gençler- dayatılan bir yaşam tarzına tepki gösterirken, Susamam’da yine gençlerin oluşturduğu taban, içinde bulundukları koşulları değiştirmek için bir çağrıda bulunuyordu.
Her ikiside kitleleri harekete geçiren, fısıldanan birtakım doğruların bağıra çağıra söylendiği anlar... Ya da zaman dilimleri...
***
12 Eylül kuşağı olan bizler için Gezi Direnişi tanık olduğumuz bir geçmiş, ‘Susamam’ ise bugün, şimdi. Peki ya gelecek? Çıkış yolu? Sanırım bu soruların hepsi tanık olmadığımız o geçmişte saklı...
Walter Benjamin bugün ve gelecekten olduğu kadar geçmişten de sorumlu olduğumuzu söyler bir yazısında. Geçmişin anlamının tıpkı bir sanat eseri gibi zaman içerisinde değiştiğini savunur ve ekler: “Ölüler ile aramızda fiili bir süreklilik olmasa da onların özgürleşme mücadelelerini bizimkiyle birleştirmek mümkündür; zira bugün elde edebileceğimiz her tür politik kazanımla onların yarım kalmış projelerini haklı çıkarmanın yolu budur”