Küreselleşme ile birlikte uluslararası göçlerin artması, emperyalist politikalar ve yapısal uyum programlarının yarattığı küresel eşitsizlik, işgücünün değişen niteliği gibi yapısal etmenler bu sorgulama bağlamında üzerinde durulacak başlıca göçmen sorununun temelini oluşturmaktadır. Bu çalışma son yıllarda çeşitli ülkelerin siyasetinde yükselişe geçen popülist söylem, kimlik, soy, inanç, gelenek gibi öğeler açısından çoğunluktan ayrılan azınlıklar, göçmenler veya düşman olarak tanımlanan uluslar açısından inşa edilen ötekiler üzerinden politik bir güç kazanmaktadır. Bunu aynı zamanda cemaatleştirici bir söylemle desteklemektedir. Burada tartışılması gereken esas meselelerden bir tanesi olarak, liberal demokrasinin sunduğu özgürlükler karşısında milliyetçi, cemaatleştirici ve içe kapanmacı bir siyaseti izleyen bu söylemin savunucularına kimi yerde iktidarın, kimi yerde ise muhalefetin başlıca öznesi olma özelliğini nasıl kazandırdığı sorunsalı olarak görünüyor.
Göçmen, müllteci konusu, özellikle on yıldan fazla süredir, uluslararası alanda ve ülke siyasetinde çok önemli ve son derece tehlikeli bir noktaya geldi. AKP'nin göç konusundaki tutumu belli. İktidar için her şey duygusal. Ancak CHP, HDP ve İYİ Parti özelinde, muhalefet partilerinin planladığı göçmen politikaları çözüm odaklı ve bence bir araya getirilmeye çalışılmalıdır. Muhalefet partileri yıllardır süren Suriye savaşı yüzünden doğal olarak göç politikalarını büyük oranda, Suriyeli göçmenler konusu üzerinde yoğunlaşmışlardı. Şimdi ise Afgan mülteciler ile sorun çok bilinmeyenli denklem haline geldi.
Uluslararası göçlerin artan yoğunluğu ve etkileri, göç konusunu günümüz toplumları ve devletleri için önem taşıyan bir gündem maddesi haline getirmiştir. Bu çerçevede, uluslararası göçler Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşamakta olduğu sosyal ve ekonomik dönüşümün en önemli deneyimlerinden birini teşkil etmektedir. Bu deneyim, refah devletinin yeniden yapılandırılmasından çok kültürlülüğe ilişkin vizyon ve uygulamalara kadar geniş ve iç içe geçmiş bir politika ekseninde şekillenmektedir. Daha da önemlisi, Avrupa’nın yaşamakta olduğu bütünleşme süreci, uluslararası göçlere ulusal ve uluslararası boyutun yanı sıra ulus üstü bir yönetişim boyutunu da eklemiştir. Hangi boyuttan ve düzeyden bakılırsa bakılsın, uluslararası göç konusu ve göçmenlerin Avrupa ülkelerinin siyasi ve ekonomik yaşam alanlarında konumlandırılması meselesi kendiliğinden gelişen bir süreç değildir. Birçok farklı aktör bu konumlandırma sürecinde etkin biçimde yer almakta; farklı düzeylerde ve farklı etkilerle göçmenlerin haklarından kamuoyundaki algılanmalarına kadar uzanan birçok konuda politikaların üretilmesinde rol oynamaktadırlar. Bu konumlandırmanın ne şekilde inşa edildiği ve göçmenler üzerinde ne boyutta etkiler yarattığı ise Avrupa ülkelerinde göç politikalarını incelerken odaklanılması gereken önemli bir konudur.
Türkiye'de bulunan göçmen ve mültecilerin çoğu geçici koruma statüsüne sahip.
Bu konuda dikkat çekmek istediğim notadan birisi entegrasyon. İlk 2 yılda gelen göçmenlerin eğitim, barınma, meslek becerisi kazandırma politikaları uygulanması çok önemli. Ancak bu ne yazık ki şu ana kadar gerçekleşmiş değil. Bu altyapı maalesef oluşturulamadı.
Entegrasyon politikalarına hiç kimse konuşmuyor. Pratiğe baktığımızda iktidarın derdi para. AB ve ABD yardım paralarını yollasın gelsin paralar... Mülteci politikası saldım çayıra hikayesi.
Göçmen, sığınmacı olarak gelenler insan da çok kötü koşullarda yaşıyorlar.
ve entegrasyon sorunu çözülmediği sürece ki çözülemeyeceğini belli, 10–15 sene sonra işsiz, mesleksiz, toplumdan dışlanmış, eğitimsiz insanlar Türkiye’yi ağır bir sosyal sorun ile karşı karşıya bırakacaktır. Devlet bütün mekanizmalarıyla yaşamdan çekilmiş gibi, hiçbir denetleme hiçbir entegrasyon çalışması yok.
Yıllar önce gittiğim terörist örgüt Taliban'ın yakıp yıktığı yok ettiği ülke olan Afganistan'da devlet mekanizmasının olmadığını gördüm. Aynı duyguları şimdi Türkiye içinde yaşıyorum. İyi kötü çalışan Sosyal Devlet mekanizması ve anlayışı ne yazık ki AKP iktidarında yok edildi. Eğer olsaydı göçmenlerle ilgili ülkenin entegrasyon politikaları, çalışma hayatının düzenlenmesi ve küresel sorumlulukların yerine getirilmesi gibi konular hayata geçerdi. Bunca yaşanan felaketler ve insanlık onurunu felç eden duygular bana bir mültecinin sözlerini anımsattı. O mülteci diyor ki, "ben bir mülteciyim kendi yüreğimden başka sığınacak yerim yok yurdum yok..."Bütün bu can yakıcı, içleri sızlatıcı sorunların temel sorumlusu, Emperyalist güçlerin doymak bilmeyen hırsları ve onlara çanakçılık yapan, ucuz çıkarlar için kapitalist sermaye boyun eğen ülkelerin beyinleri az gelişmiş yöneticileridir. Tekrar altını çizmek istiyorum; önlem alınmazsa yarın eğitilmemiş, işsiz, ötelenmiş göçmen ve mülteciler Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi olacak!