Erkek egemen sistem, erkeklerin üstün olduğunu iddia eden bir ideolojidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayanır. Piyasa, aile, devlet, ordu gibi kurumsal yapılara yerleşmiştir. En mahrem ilişkilerden, uluslar arası ilişkilere kadar birbirleriyle ilişkili bir ‘rejim’ oluşturur. Siyaset kurumu da bundan bağımsız değildir. Erkeklere ait, kadınlara kapalı kamusal alanın bu bölümünde işler, ‘erkekçe’ görülür. Asıl mesele ‘erk’ e sahip olmak ve korumaktır. Ne pahasına olursa olsun…
Toplumun genelinde yaygın olan, Tv dizileriyle de meşrulaştırılmaya çalışılan, kadının doğasında var olduğu iddia edilen, rekabet, entrika, dedikodu, kuyu kazma, çelme takma, takiye vs. her türlü güç elde etme yöntemlerinin alasına, erkeklerin alanı olan siyasette tanık oluyoruz. Kendine ne kadar ‘sol’ derse desin, gerçek devrimci kültürden, örgüt içi demokrasiden, dayanışmadan, yoldaşlık hukukundan nasibini almamış yapılar, yukarıda saydığım erkek egemenliğinden doğan ve onu yeniden üreten tutumlardan azade olamıyorlar.
Aziz Kocaoğlu’nun adaylığı tam da bu tespiti doğrulayan bir örnek! Derdinin ‘İzmir’ olduğuna inanmamızı bekliyor. Yemezler. Dert, bir kenti halkla birlikte, halkın talepleri doğrultusunda yönetmek değil. ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.’ Denir. İşlerine baktığımızda; Kültür park’ı halkın ve sivil toplum örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen sermeyenin talanına açma girişimleri, ‘Her yerde grevler yasaklanıyor. Neden İzmir’de de yasaklanmıyor?’ diye işçileri emek düşmanı hükümete şikayet etmesi, İzban grevindeki tutumu, Khk ler ile işten atılan emekçilerin ulaşım kartlarını iptal etmesi, Belediye bünyesinde, emekçilerin ekonomik ve özlük haklarını samimiyet ve dirençle savunan Tüm Belsen yerine ideolojik olarak kendine daha yakın sendikanın örgütlenmesinin önünü açması, sermayeye olan sempatisi, halkçı, ekolojist, kadın taleplerine kulak veren belediyecilik anlayışından nasibini almamış olması, bizden uzak Akp’ye yakın olduğunun göstergesi.
Yukarıdaki cümlelerin öznesini AKP ve Erdoğan yapmak hiç de zor değil. Serde, her ne pahasına olursa olsun ‘erk’i elden bırakmamak var. Emek düşmanlığı, kadın düşmanlığı, doğa düşmanlığı, anti-demokratiklik var. Farklı olana, itiraz edene, hakkını arayana tahammülsüzlük var. Emekçiden yana değil sermayeden yana olmak var. Hitap var, vicdan, adalet yok.
Top şimdi Chp’de. ‘Liyakate aykırı ama Evet.’ Diyerek, Akp’nin görsel ve yazılı medyasıyla ‘çaktırmadan’ desteklediği, sevgili Haluk Tekeli’nin deyimiyle ‘kumpasa’ teslim mi olacak? Yoksa halkçı, emekten yana, doğa dostu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gören ve çare arayan, mülteci dostlarımıza kucak açacak, belediyenin imkanlarını eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik, barınma, eğlenme, çalışma gibi temel hakların hayata geçirilmesi için kullanacak, çocukları, engellileri, hasta ve yaşlıları gözetecek bir aday belirleyecek mi? İzmir’ i ‘çantada keklik, yıkılmaz kale’ olarak görmek zamanı çoktan geçti. Zaten eksiği gediği çok olan geçmiş yerel yönetim anlayışını terk etmek zorunlu iken, ‘yaptıkları yapacaklarının garantisi olan’ bu zihniyeti istemiyoruz.
Aziz Kocaoğlu’nun adaylığına, daha doğrusu taşıdığı ‘erkek’ liğe, ciddi itiraz edenlerin başında kadınlar geliyor. Haberiniz olsun. Umurunuzda ise…