Merhaba Kaptan,

Sizden epeyce sonra, artık İstanbul’daydınız, Karşıyaka Aksoy’da uzun yıllar oturduğunuz evde ne çok akşam konuştuk sizi; bitmese heyecanıyla kulak kesildiğimiz TRT’deki (bugün olsa önünden geçirmezler) konuşmalarınızı, romanınızı, şiirinizi, “Demokrat İzmir”i, onun sanat sayfasından doğup yükselenleri, geride bıraktığınız silinmez izi...

Kadim dostlar Gülden-Önder, epey bir zaman sizin evde oturdular. Ne zaman seslenseler ya da biz aklımıza düşürsek onlarda olmayı, hep sizinle düştük yola ve sanki size vardık her seferinde. Apartmanın cümle kapısını sizinle açtık, dizelerinizle basamak basamak çıktık katları, sizin zilinize dokunduk... Koltuğu, sandalyeyi, sizin oturduğunuzu düşleyip cumbaya taşıdık, kucağımızda şiir kitaplarınız...

Demokrat İzmirdedim de aklıma düştü. Neredeyse otuz yıl oluyor. Gazetedeyiz. Gözüm, gazetenin birinci sayfasını hazırlayan Kurtuluş Babalıoğlu’nun ekranına takılınca heyecanlandım bir an. Boş bulunup “Ne o Kurtuluş? Yeniden mi çıkıyor ‘Demokrat İzmir’?” deyiverdim. Güldü Kurtuluş.

- Yok hocam. Yayın hakları bizde ya... Beş yılda bir böyle bir gazete hazırlayıp üç beş tane basıyoruz... Basın savcılığı için.

Katılımınızla bambaşka bir havaya bürünen “Demokrat İzmir”in serüveni, “Bir Mücadele Gazetası” adıyla kitaplaştı. Kısaca, ‘İyi, doğru ve güzeli’ arayanların ‘iri baklalı zincirlerle’ mükâfatlandırıldığı bir ülkenin yakın tarihini ve Türk basınının değişmeyen yazgısını mücadeleci bir gazetenin gözlerinden anlatmaktadır.” diye özetlenen bu serüveni okuyunca bugün gazetelerin, televizyon kanallarının, sosyal medyanın karşı karşıya kaldığı zorluk, baskı ve sıkıntıların tarihini de anımsamış, bilmediklerimizi öğrenmiş olduk.

Sevgili Kaptan,

Yazıldığı/ yayımlandığı günden bu yana ve hâlâ “ben sana mecburum bilemezsin”, “Aysel git başımdan”, “felaketim olurdu ağlardım”, “ne kadınlar sevdim zaten yoktular”, “böyle bir sevmek görülmemiştir”, “ayrılık da sevdaya dahil”, “kimi sevsem sensin”... der dururuz. “An gelir” sizden bir şiirin tamamını okuruz; sevdiğimize, dostlarımıza...

“Saat sekize beş var!”

“Saate mi baktın?”

“Yoo, Attilâ İlhan geçiyor. Ayarlayın saatlerinizi.”

Çocukluk yıllarınızda her sabah erken, gazete almak için evden iskeleye bir koşu varıp dönerken arşınladığınız Karşıyaka Çarşı, sonra vapur, ver elini Pasaport... Birkaç aylığına gidip yedi yıl kaldığınız Ankara, Kavaklıdere-Kızılay yolları... Ardından İstanbul; Beyoğlu, Kadıköy, Divan, Baylan... Hangi noktadan/ kavşaktan ne zaman geçeceğinizi ezber etmişti semt sakinleri.

Böylesine bir disiplini, bir yerden her gün aynı saatte ve “Sanki yavaş gösterimli bir film gibi masallar içinden geçerken, kendi halinde bırakılmış saçları, rüzgârda dalgalanan atkısı, seferden dönen kaptanın yorgunluğunu taşıyan kasketiyle, dünya karmaşasına gülümseyen bir acı”yla geçmeyi çok erken ve “içeri”de, daha lisedeyken (yıl 1941) yazdığınız aşk mektubuna Nâzım’ın dizelerini buyur etmeniz yüzünden demir parmaklıklarla tanıştığınızda öğrenmiştiniz.

Seksen yıl geçti belki aradan ne ki bir şey değişmedi. Belki de erki/ gücü hiç elden bırakmayanlar, sizin, “İyi edebiyatçılar hep zor şartlardan çıkar. İyi şartlardan çıkanlar palavra edebiyatçılardır, bir zaman parlar ve sönerler.” sözünüze kıymet verip edebiyata soyunanlarımızın “iyi” yetişmesine gayret ediyorlardır!..

Seksen yılda seksenden çok darbe, saldırı gördü bu ülke; ayaklar baş, başlar ayak; en muteber işimiz dayak oldu! Bir Gezi’de karşı durdu gençler bu zorbalığa; muktedir birkaç günlüğüne kayboldu.

Umudun gölgelendiği anlarda bir ışık, bir kıvılcım ararken “Biz Türkiye’yiz. Biz ne kötü gidişler gördük. Benim hayatım içinde en az Türkiye’nin gidişinden dört defa ümit kesildi. Gitti dendi, batıyoruz dendi. Halbuki sapasağlam ayakta duruyor, gittikçe büyüyor...” deyişiniz de düşüyor aklımıza.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor...” diyorsunuz ya onlar çoktan hazır da biz, şu dünyayı kasıp kavuran salgın günlerinde ve kış kapıdayken, yalanın sultanlığında hâlâ ne yapacağımızı bilmiyoruz. İyisi, kitaplara sığınmak! Kucaklayıp Selim İleri’nin “Nâm-ı Diğer Kaptan”ını, çekiliyorum bir köşeye... Yeniden okumakta yarar var.

........................

Attilâ İlhan (şair, yazar, düşünür/ 15 Haziran 1925-10 Ekim 2005)

Mustafa Şerif Onaran, “Attilâ İlhan’ın Şiirinde Sevi İlişkileri”, Gösteri, sayı: 275, Kasım 2005, İstanbul

Filiz Aygündüz, “Attilâ İlhan’la Söyleşi”, Milliyet Sanat, sayı: 478, 15 Nisan 2000

Erdal Doğan, “Attilâ İlhan’la Söyleşi”, Düşler Kültür Edebiyat Dergisi, sayı: 11, Nisan 1996

Nâm-ı Diğer Kaptan-Attilâ İlhan’ı Dinledim”, söyleşi: Selim İleri, İş Kültür Yayınları, 2. baskı: Mayıs 2002, İstanbul