Merhaba Nevzat Abi,

Şaka şimdi bu, değil mi? Değilse oyun! Senin çok sevdiğin zekâ oyunlarından biri daha. Zekâ oyunları dendiğinde neredeyse elli yıldır akla ilk gelen kişiye de bu yakışır sanki! “Bulun beni!” oyununu ya da basit bir saklambacı bir zekâ oyununa çevirmek...

Kafamda deli sorularla sana yazmaya oturmuştum ki kapının sesi duyuldu. Apartman görevlimizmiş. Uzak ara selamlaştık, hatır sorduk. Gazeteyi kapının yanındaki gazeteliğe bırakmış. Alıp balkona götürdüm, bir iki mandalla pencerenin demirine tutturdum. Döndüm yazının başına.

“Sokağı çıkmadığı gün yok birisin sen! Gazeteni niye apartman görevlisi getiriyor? Ne o, hasta falan mısın?” dediğini duyar gibiyim. Değil, Nevzat Abi, iyiyim de “yasaklıyım”. Neredeyse elli gün oluyor, o gün (10 Martta) birkaç kapının ipini çekmeler bitti. Varsa yoksa telefon görüşmeleri, bir de yazışmalar. A, senin haberin yok! Ben de geçtim altmış beşi! İlkin ne zamandır benim boş bir vaktimi bekleyen kütüphanemizi elden geçirdim. Sonra bilgisayarın masaüstünü düzene koydum. Aslında “düzene koymak”tan çok bir temizlikti. Öyle çok dosyayı öyle çok kez kaydetmişim ki! Temizlik sonrası derin bir soluk aldı bilgisayarım, epeyce de hızlandı.

Ne zaman seni düşünsem ya da düşsen aklıma, nedendir bilmem Balçova’daki, üniversitenin hemen altındaki evine gelişimi anımsarım. “Zekâ Oyunları” kitaplarının ilk dördünün tasarımı bitmişti. Sevgili Bora’nın (Çokdinleten) hazırladığı maketleri yüklenip gelmiştim. Evde yudumladığımız filtre kahvenin ardından çantanı yüklenmiş, oturduğun apartmanın girişindeki kafeteryaya inmiştik. Tasarımları, bir iki küçük öneri dışında, beğenmiştin. Sonrası sohbetti... Söz sözü açmış, fark etmeden saatleri arkada bırakmış, öğle yemeğini birlikte yemiştik. Bir ara o çantadan “Ulysses” sökün etmişti. Hani şu, kimilerinin “Çevrilemez!” dediği, James Joyce’un 1922’de yazdığı, Türkçede ilk baskısı Ekim 1996’da çıkan, sana aynı yıl Türkiye Yayıncılar Birliği’nin “Yılın Çevirmeni” ve Nokta dergisinin “Doruktakiler 1996 Çeviri” ödüllerini kazandıran dünyaca ünlü yapıt. The International James Joyce Foundation üyeliğine kabul edilişin, dönemin İrlanda Cumhurbaşkanınca bir mektupla ödüllendirilişin de ödül değerindeydi. Evden çantanı kucaklayıp çıkışın ondanmış meğer!

Yayınevinin sana verdiği az sayıda kitaptan birini, yüz yüze tanışmamızın yirminci yılında bana ayırman, dahası imzalayacak olman ne büyük sevinçti benim için! Oysa ben, kırk yılı aşkındır biliyordum Nevzat Erkmen’i. Hem bilimsel/ kuramsal yapıtlarından hem de zekâ oyunlarından... Kimi dergilerde yer alan oyunlarınla ne işler açmıştım karşıma çıkan durağan, kalıplaşmış, köşeli “zekâ”lara... Onlardan da söz etmiştim o gün sana...

İlk baskısı 1992’de, İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan “Arsadaki Çadır”ı hemen okumuş, o dönemde çalıştığım gazete için hazırladığım “Kitap” sayfasında tanıtmıştım.

Epey soğuk bir şubat günüydü. Telefonum çaldı. Nurgün Serim’di arayan. Gazetenin reklam eğitim sorumlusu arkadaşım... “Bana kadar gelsene! Bak kim var burada!

Merdivenleri üçer beşer kat etmiştim. Sonra bir koşu yukarı çıkmış, “Arsadaki Çadır”la dönmüştüm. Bak ne yazmıştın o gün, kitabını imzalarken?

Sayın Bekir Yurdakul, Nurgün Serim’in de yanımızda olduğu bir İzmir an’ında... 25.02.’93

Seninle, bu oyunbaz çevirmenle tanışmak, sohbet etmek ne güzeldi Nevzat Abi!..

O gün sana, kitabını çok sevdiğimi ama üzerinde yeterince çalışılmadığı için kimi hataları da barındırdığını, bir gün elime fırsat geçerse bu kitabının hatasız olarak basılması için çabalayacağımı da söylemiştim. 2007’nin son aylarında Top Yayıncılık’ın editörlüğünü üstlenince “Arsadaki Çadır”ı kitaplığımdaki yerinden indirmiştim. Kitaba çalışma sürecimiz de senin o anlayışlı tutumunla ne güzel ilerlemişti! Ve “Arsadaki Çadır”, Anıl Tortop’un enfes resimleri, Ozan Tortop’un harika tasarımıyla 2010’da yeniden gün yüzüne çıkmıştı.

Sonrası kitap fuarlarında imza etkinlikleri, söyleşiler... Kitabını çocuklar ve gençler için yine oyunlarla bezeyerek imzalayışın... A, sahi “Ulysses”i ne diyerek, ne yazarak imzalayacaktın? Senin için hiç de zor değildi. E-posta yazışmalarımda imzamı “yby” diye atışımı imza yerine aktarıp bana, “YE BE! YE!” izni vermiş, uyarmadan da edememiştin: “Ama gene de Canan Karatay diyetine uy!” Tarih mi? 13.11.’13. Altmışımı doldurmama yalnızca bir gün vardı ve ben, doğum günü armağanlarının en güzelini almıştım!

Şimdi ne yapacağım, biliyor musun Nevzat Abi?

Bu 841 sayfalık dev yapıtı, “Ulysses”i, şu korona günlerinde oturup o güzel emeğine ve dostluğuna teşekkür ederek yeniden okuyacağım.

Ah, Nevzat Abi!

........................

Nevzat Erkmen (çevirmen, yazar/ 1931-16 Nisan 2020)

Ulysses”, James Joyce, roman, 11. baskı 2009, YKY