Toplanın dostlar, çok önemli bir şey anlatacağım.
Önceki gün bir meslektaşım (tiyatrocu dememe gerek var mı) iki farklı video gönderdi.
Her iki videoda da arkadaşım, bir kitabevinde yazarı olduğum bir kitabın iki farklı kopyasının barkodlarını telefonundaki bir uygulamaya okutuyor. Fakat barkodlar benimle ve kitabımla hiç de ilgisi olmayan iki farklı yazarın iki farklı kitabını gösteriyor.
Yanlışlıkla basılmış olabileceğini düşünenler olursa diye bu bilgiyi veriyorum. Üstelik başka arkadaşlarımın da aynı yayınevinden yayımlanmış kitaplarında aynı sorunla karşılaştıklarını belirteyim.
Peki, bu tuhaf durumun sebebi ne?
Merak buyurmayınız, anlatacağım.
Bir yayınevi, bir kitabı basacağı zaman, Kültür Bakanlığı’ndan basacağı kitap adedi kadar bandrol alır.
Hepiniz bilirsiniz, bu bandroller kitapların arka kapaklarına yapıştırılır. Böylece konuyla ilgili herkes o kitabın kaç adet basıldığını bilir.
Diyelim ki 1000 (bin) adetlik bir baskı yapacaksınız. Bu bin adet bandrolü bakanlıktan talep edersiniz. Bakanlık bandrolleri yollamadan kitabı satışa çıkaramazsınız. Bandrolsüz kitap matbaadan bile çıkamaz, büyük cezası vardır.
Peki, yazarına telif ödemeden bir kitabı nasıl basarsınız?
İşte zurnanın zırt dediği yere geldik.
Öyle ya, uluorta alavere dalavere çeviremezsiniz.
Yazar kendi e-devlet hesabından eserlerinin bandrolünü takip edebilir. Eserinin kaç adet basıldığını görebilir.
İşte arkadaşımın gönderdiği videolardaki barkod katakullisi burada devreye giriyor.
Diyelim ki bir yayınevi sahibisiniz ve size para kazandıran bir kitabınız var. Fakat bu eserin yazarına telif ücreti ödemek istemiyorsunuz. Ne yaparsınız?
Öncelikle telif ödemediğiniz ya da sembolik bir telif sözleşmesi yaptığınız bir kitap adına bandrol talep edersiniz.
Bu bandrollerin size bir maliyeti yok nasılsa.
Bu bandrolleri asıl para kazanacağınız kitabın arkasına yapıştırıverirsiniz.
Diğer bir yol da size mali yükü olmayan kitapların bandrolünü çok satan kitapların arkasına "yanlışlıkla" basıverirsiniz.
Oldu bitti.
İşte bu kadar.
Kitap satışa sunulur ve yazar kitabının bin mi, on bin mi, yüz bin mi sattığını asla bilemez.
Hasbelkader bir arayıp sorayım deseniz, “kitabınız zaten satmıyordur”, “ülkede, malumunuz kitap okunmuyordur”, “yayınevi zor durumdadır” ve saire bir sürü masal anlatırlar.
“Madem kitap satmıyor, başka kitabın bandrolünün benim kitabımın arkasında ne işi var kardeşim?” sorusunun yanıtı da hazırdır sanırım. Eh, minareyi çalan kılıfını hazırlar, değil mi?
Videolardaki kitap, benim yaklaşık on beş yıl önce yazdığım OYUNCULUK SINAVLARINA HAZIRLIK KILAVUZU adlı kitabım.
Birçok genç ve deneyimli tiyatrocunun yararlandığı bu kitabı basması için bu yayınevine ben gitmedim. Davet aldım ve bu davet üzerine gidip tümüyle hazır bir halde kitabımı emanet ettim. Yani beni kendileri çağırdılar.
Bu kitaptan tek kuruş telifücreti almadım. Yaklaşık 15 yıldır aldığım tek şey ilk baskıda verdikleri 100 adet kopyaydı. Bu kitapları da ihtiyacı olanlara dağıttım.
Üstelik kitabımın kaynakçasını eksik bastılar. Sorduğumda kendisine ödüller verilen yayınevi sahibi “Ya boşver, bu zaten kuramsal bir kitap mı?” dedi. “Sizce ne bu kitap beyefendi?” diye sorduğumda ise anlaşılmaz iniltiler çıkararak yanıtladı. Zaten takip eden on beş yılda da sinirimden ne bir kez aradım ne de iletişime geçmeye çalıştım. Onlar da beni bir kez olsun aramadılar.
İşin tuhafı geçen sene kitabımı başka bir yayınevi Biz Kitap'tan şahane dostlar Ümit Kartal ve Cihan Samgar basmak istediğinde, birçok kişinin şahitliğinde bu yayınevini aradım ve kitabımla artık ilişkilerinin kalmadığını, zaten kitabımı benim iznim olmaksızın bastıklarını, piyasadaki mevcut kitaplarımı toplamalarını ve bunu derhal yapmalarını söyledim. Tahmin edebileceğiniz gibi, bunu da yapmadılar.
Tüm tiyatro camiasının yakından tanıdığı bu yayınevinin kitabını alan herkes bilmeden, istemeden bu suça ortak oluyor.
Ne dersiniz bu işe dostlar?
Olmaz mı, diyorsunuz?
Olur... Olur... Hem de nasıl olur.
Burası Türkiye! Yok öyle!