Başka bir yol var. Hep vardı. Amerikayı yeniden keşfetmek isteyenler için bile kolay bir yolculuk olacaktır bu. Hantallaşmış kadroların dinamik bir yapıya bulunmasının yolları..
Geçtiğimiz pazartesi sevgili Tunç Soyer ve 80'i aşkın tiyatro üreticisinin katılımıyla bir toplantı düzenlendi. Bu yazıyı yazarken Tunç Soyer'den bahsettiğim satırlar fazla güzelleme içerdiğinden ve yanlış anlaşılacağı kokusundan bir kaç defa silinip yeniden yazılmıştır. Ama en önemli şey bu yönetimin şehir de yarattığı heyecan. Bu heyecanı Sema Pekdaş döneminde iliklerime kadar hissetmiş ve kente dokunacağına inandığım bir çok şeyi başardığımızda gururlanmıştım. Yine Kentin bir değişim sürecinde olduğunu görmekteyiz, Tunç Soyer vizyonu geniş, neşeli ve bizden bir başkan olarak heyecanını hepimize taşıdı. Eski alışkanlıklarımızın yerine yenilerini koymak güçtür. Tiyatro ustaları iyi bilirler ki yeni olanın anlatılması zor ama becerildiğinde de muazzam bir iştir.
Toplantıdan bir Çalıştay fikri çıktı ve bu çalıştaya dair düşüncelerimiz elbette bu köşeye sığmayacak uzunlukta. Bir çok model önerisi ortaya çıktı toplantıda. Hepsi birbirinden değerli. Proje odaklı bir çalışma tarzı ise Avrupa da çok yaygın bir model. Ve buna dair incelemeleri uzun uzadıya anlatan bir çalışma içine girmek lazım en kısa zamanda. Yeni tanıdığımız bu modelin bu topraklara ve sanatçıların üretim biçimlerine uygun olacağını düşünüyorum. Sanatçıların özlük haklarını korumaya dair çalışma ise çalıştayda sunacağımız önerilerde yer alacak. İş güvencesinin olduğu alanlar ama yaratıcılığın öldürülmediği, dinamik bir yapının var olması zor değil.
Tunç Soyer yaptığı son konuşmada çok yakın zamanda bir çalıştaya ihtiyaç duyulduğunu ve hiç bir fikre kapalı olmadıkları gibi belki de hepsini hayata geçirebileceklerini belirterek bence bir belediye başkanı olarak herkesi kapsayan önemli bir vizyon koydu ortaya. Şimdi bize düşen İzmir'i ve ülkemizin tiyatrosunu öne taşıyacak, geliştirecek adımları atmaktır.
Aslında tek tek bütün konuşmalardan bahsetmek isterdim ama özellikle köyleri ve kentin çeperlerini kuatan bir anlayaşı çok doğru buluyorum ve bunu dillendirdiği için başta Tunç Soyer olmak üzere, Ahmet Akdeniz, Vedat Murat Güzel ve Cengiz Toraman'a teşekkür ederim, katılan tüm arkadaşlarımın fikrinin çok değerli ve bizi geliştirecek fikirler olduğunu bilerek mutlu bir geleceği sevgili okurlara müjdeleyebilirim.
Kültürlerarası alanda gördük ki, çok kültürlü yapının korunması, o kültürden beslenen yapıtların üretilmesi tarihi bir sorumluluk. Bu sorumluluğu en iyi biçimde üretimlerimize yansıtacağımız alanlar ise köylerde ve kentin çeperlerinde yaptığımız çalışmalar olacak. Bu yüzden yeni, eşi benzeri olmayan, özgür-özerk bir yapıyla Akdenize özgü biricik bir kent tiyatrosu bu tartışmalardan yükselecektir inancındayım.