-Mafyasın sen
+Ne diyorsun ulan sen ağzını topla ağzını. Kim söyledi sana mafya olduğumu! Ben mafya değilim, hiçbir zaman olmadım. Benim arkamda polis yoktu, milletvekilim yoktu, ben ne uyuşturucu ne silah ne fahişe sattım. Ben işimi tek başıma gördüm, düşmanlarımla tek başıma hesaplaştım.
Bu replik; senaryosunu Yavuz Turgul’un yazdığı, Ömer Vargı’nın yönettiği Kabadayı filmine ait. Kabadayılar ile mafya arasındaki farkı, devlet aygıtının bir parçası olup olmamakla ilişkilendiriyor. Polis, milletvekili ve mafya denklemi ile devletin mafyalaşmasını, mafyanın devletleşmesini vurguluyor.
Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarlarının,“hükümet istifa”sloganlarının ardından, devlet bürokrasisi ile mafya denklemi kendini yeniden gösteriyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Mesaimizi bölmek isterlerse böleriz, hodri meydan” diyerek tehdit ederken, suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ise, “Devlet ve milletine bağlı olanlar bu ihaneti asla unutmayacaktır” diyerek Erdoğan gibi, muhalif olanları deftere yazmakla korkutuyor.
TEK ADAM REJİMİ İÇİN MAFYA, ZORUNLU BİR OLGUDUR
Hatırlanacaktır. Erdoğan 2013 yılında, “Artık bu ülkede çeteler dönemi bitmiştir, mafya dönemi bitmiştir, cunta dönemi geri gelmemek üzere bitmiştir” açıklamasını yapmıştı. Aklı başında herkes yapılan bu açıklamayı; kendisinden önceki mafya örgütlenmesine sopa göstermek, güncel gelişmelere uyumlu yeni mafya aktörleri peydahlayacağı biçiminde okumuştu. Öyle oldu!
Nedeni ise açık: kapitalist ülkeler, hele az gelişmiş kapitalist ülkelerde hızlı sermaye birikimine her daim ihtiyaç duymuştur. Tarihsel olarak da mafya, hızlı sermaye birikiminin bir aracı olarak kullanılmıştır. İlkel sermaye birikimine dayanan Türkiye burjuvazisi de sermayenin el değiştirmesi, sermayenin korunması gibi çeşitli görevlerle mafyayı diğer kapitalist ülkeler gibi, sermayenin ülkeye girişi ve ülke içerisinde dolaşımının kontrol ayağı olarak kullanmıştır. Mafya günümüzde, tercihe açık bir fenomen değildir, aksine tek adam rejimi gibi kapitalist sistemin göbeğinde yer alan bir olgudur.
Sigorta şirketleri, denizaşırı ülkelerdeki offshore hesaplar, kredi ve para transferleri, ön ödemeli kredi kartları, kumarhanelerin kullanımı, emlak ticareti gibi alanlarla sermayenin temizlenmesi için mafya son derece kullanışlıdır. “Yasa dışı” yollarla elde edilen sermaye sayesinde, yeni nesil mafya; emlak, inşaat, bayındırlık ve finans sektörlerine kök salmış burjuvalara dönüşürken, kapitalizmle organik bağ içerisinde kendisini yeniden üretir.
Yasa dışı sermaye birikimi, kara paranın aklanmasını yönetmek, bankalarla, finans şirketleri ile bağlantılar kurarak, neredeyse tüm sektörlerde faaliyetlerini genişletir. Orta ölçekli işletmeleri bankalar yarı yolda bıraktığı an, mafya onları gölgesinin altına girmeye zorlar ve bi’süre sonra el koyar… Bu durum güncel gelişmelerin seyrine göre süreklilik kazanır…
Yüksek kayıt dışı ekonomi dolayısıyla kara para trafiği konusunda Türkiye, düzenli olarak kayıt dışı varlıkları aklama yasası çıkarıyor. Kendisi için dönem dönem kullanıp atacağı aktörleri de öne sürüyor.
TEHDİT ALTINDA YAŞAMAK İSTEMİYORUZ!
Ekonomik ve siyasal atmosferin geldiği nokta açık ve net: İktidar ve onun türlü uzantıları, gerici iktidarı sırtından atmak üzere halkın kalkışacağı en küçük hareketten bile korkuyor ve çözümü zor kullanmak, sopa sallamak olarak görüyor. Korku politikalarının nedeni korkuyor olmalarından geçiyor.
Halk kitleleri için korkmak söz konusu dahi olmamalıdır. Ranta dayalı bu sistemde, girdiğimiz evlerin Azrailimiz olduğunun daha iyi anlaşıldığı bugünlerde, hayatta kalmak veya kalamamak mücadelesi veriyoruz. Tek adam rejimine karşı mücadelenin güçlenmesi zorunluluktur, sopa sallamanın çok da işe yaramayacağı açıktır.
Antik Yunan akademisindeki İskenderiyeli Hypatia ile özdeşleşen sözdeki gibi: Cesaret bulaşıcıdır ve ondan etkilenmemek korkaklara özgü bir şeydir. Bir kez olsun içindekini haykıran kişiye ne mutlu. Tamamen suskun olmaktansa hayatı boyunca bir kez olsun haykırmayı seçmeli insan. Bir insanı ıssız bir adaya koyun, bir süre sonra konuşmayı da unutur. Çünkü, susmak insanlara özgü bir şey değildir. İnsanın korkak biçimine özgüdür. Ve hayat, korkaklara teslim olmayacak kadar değerlidir.