Bütün olanakları, bakanlar ve milletvekilleri, yazılı ve görsel medyası ile tamamına yakınının iktidar tarafından seferber edildiği yerel seçim süreci şaşırtıcı bir tablo ile sonuçlandı. Esas olarak ekonomik sorunlar, artarak devam eden yoksulluk, belediyelerin el değiştirmesinde etkili oldu.
Kendi tabanı da dahil olmak üzere işçi ve emekçiler, iktidarın kendi yarattığı ekonomik sorunu çözeceğine dair umut dahi beslemediğini göstermiş oldu. İktidar ikna kabiliyetini kaybetmiş görünüyor. Yaşanan gelişmeler ile “AKP’den kopuş” tespiti yapmak zor ve erken bir değerlendirme olacaktır. Ancak emekçilerin uyarıda bulunduğu ve iktidara sağlam bir tokat attığı kesin. Ayrıca belediyeleri devralan CHP’nin sürdüreceği pratik de kopuşun hızını belirleyecektir.
Hem iktidar hem muhalefet açısından seçim sürecinin ciddi siyasal anlamlar içerdiğini de ayrıca değerlendirmek gerekiyor. Yerel seçimlerde kullandıkları oylarla sonuçları belirleyen milyonların oy verirken büyük ölçüde ekonomik kaygılarla hareket ettiği kesin. Ancak giderek baskıcı-otoriter yönetim anlayışının hakim olmasına, adaletsiz uygulamalara ve kayyım politikalarının seçimde ciddi etkisi olduğunu söylemek de pekala mümkün. Herkesi “terörist” olarak suçlayan iktidar dili ve savaş politikalarının politikada manevra alanı olarak kullanılmasına olan inançta ayrıca etkili olmuştur.
Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı balkon konuşması başta olmak üzere Mehmet Şimşek ve patron örgütlerinin açıklamaları ise uygulanan ekonomik programdan bir vazgeçiş olmayacağına işaret ediyor. Türbülansa giren iktidar ve ortakları, elindeki belediyeleri kaybetmenin verdiği şaşkınlık ve öfke ile rant ekonomilerini; merkezi bütçede yoğunlaştıracaktır. Halkın sırtındaki yük ise vergilerin artması gibi uygulamalarla giderek artacaktır.
Ayrıca rant dağılımında daralan pasta ile Cumhur İttifakı’nın hamleleri de iç kavgalar da keskinleşecektir. Şimdi sorun kitlelerin attığı tokadın ortaya koydukları iradenin genel bir mücadeleye nasıl dönüştürülebileceğidir.