Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan özgün sorunlarla karşı karşıyayız. Bu sorunlarla başa çıkmak için, demokrasi güçlerinin bir araya gelerek ortak bir mücadele platformunda hareket etmesi gerekiyor. Bu yeni bir tespit değildir. Demokrasi mücadelesinin ilerletilmesi, bunun için de demokrasi güçlerinin birleşik mücadelesinin zorunluluğu genel kabul gören bir olgudur.
Salim kafayla düşünme becerisini kaybetmediyse, kendine muhalifim diyen her kişi, kurum, sendika, parti vs bu ihtiyacı kabul etmektedir. Bu konuda ciddi zayıflıklar hatta beceriksizlikler yaşanıyor olmasına rağmen birçok deneyim de elde edilmiştir. Elbette taktiksel manevralar olağandır ve benzer mücadele biçimleri ile ilerleme zorunluluğu da bulunmamaktadır. Her partinin hedeflerine bağlı kalarak, farklı platformlar ile seçimlere yaklaşması doğaldır.
Geniş bir demokrasi cephesinin oluşması, demokrasi güçlerinin birliği ve ortak mücadelesi konusuna ideolojik-program birliği çerçevesinde yaklaşılamaz. En acil ve asgari demokratik talepler etrafında bir araya gelmek ve bunu kabul ederek işe başlamak gerekir. Böylesi bir demokrasi cephesi kurulamadığı koşullarda ise muhalif olan herkesin ilk ve başlıca görevi iktidar mekanizmasının teşhiri ve geriletilmesidir.
Elbette “muhalefet” gibi geniş bir kavramsallaşmanın içerisinde bulunan örgütlenmeler farklı sınıf aidiyetleri nedeniyle birbirini eleştirecek hatta teşhir edecektir, etmelidir. Ancak bu hamle demokrasi mücadelesine alan açmak yerine iktidarın, tek adam rejiminin demokrasiye karşı mücadelesini perçinleyecekse orada durup düşünmek gerekir.
Örneğin CHP içerisinde süren tartışmalar, olağan koşullarda bizi bağlamıyor. “CHP’ye umut bağlayanlar düşünsün” diyeceğiz ama… Ama iktidar ve şürekasına hizmet etmeye başlıyorsa sürdürülen tartışmalar, “dur” demek gerekmez mi? Parti içi çekişmeler, koltuk kavgasından ziyade “AKP oyları artıyor” gibi söylemlerle “karşı” bir propagandaya dönüşüyor, Cumhur İttifakı’nı cesaretlendiriyorsa “ne yapıyorsunuz?” diye sorulmaz mı? CHP’nin dönüşüme uğramayan değişimi, politikadan ve ilkelerden sıyırtılmış biçimde devam ediyor. Aday olamayan, pozisyon kapamayanlar mevcut adayları kaybettirmek istiyor. Kendileri dışında derdi olmayanlar, zayıflayan tek adam rejimine can suyu taşıyorsa buna “tartışma özgürlüğü” denebilir mi?
Söz ve söylemi, iktidardan çok muhalefeti eleştiren çerçeveye oturtmak farkında olmadan rejimi güçlendirmiyor mu? Elbette sol, sosyalistler çok daha ileriden rejim ve resmi muhalefet eleştirisini yapacaktır. İkisi birbirine karıştırılmamalıdır. Kastedilen AKP’ye karşı CHP’ye yedeklenmek, savunuculuğunu yapmak değildir. İtirazımız CHP’ye vurarak AKP’ye alan açanlaradır!