Elimize bir mikrofon alıp sokağa çıksak ve sorsak;
‘Kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini nasıl önleyebiliriz?’ Alacağımız cevaplar arasında ‘Eğitim şart!’ cümlesi herhalde birinci sırada yer alır.
Evet, her yaşta insana verilecek eğitimin sorunları çözmedeki hatta sorunları ortadan kaldırmadaki etkisi yadsınamaz. Amma velakin eğitimin amacı, içeriği, kimler tarafından kimlere nasıl verildiği çok önemli.
Bizim okullarda verilen eğitim her açıdan ciddi sıkıntılar içeriyor. Hatta eğitim kısmı es geçiliyor, öğretime daha öncelik veriliyor. Hali hazırda var olan eğitim sistemi Sünni, Türk ve erkek üçlemesine dayanıyor. İlkelerini ve gücünü buradan alıyor. Farklılıklara saygı, demokrasi, eşitlik, insan hakları falan dense de ders materyallerinin içeriği, uygulamalar, çıkarılan yönetmelikler gerçeği gözler önüne seriyor. En temel sorunlardan biri, toplumsal cinsiyet eşitliği.Toplumsal cinsiyet eşitliği,toplumdan kaynaklanan eşitsizlikleri kadının doğasına bağlayan erkek egemen zihniyete karşı kullanılan bir kavram.
Hepimiz kitaplardaki kadını mutfakta önlükle ev işleriyle cebelleşirken erkeği elinde gazeteyle keyif çayını içtiği resimleri biliriz. Ya da kadını sadece hemşire, öğretmen, erkekleri ise mühendis, doktor olarak resimleyen görselleri. Metinlerin kadını zayıf, duygusal, kırılgan, itaatkar, edilgen, korunmaya muhtaç; erkeklerin ise sert, güçlü, mantıklı, elinden her iş gelen, korumacı, yöneten olarak tasvir ettiği de hepimizin malumudur.
Kadın hareketi uzun yıllar önce eğitim sistemine de el attı! Eşitlik mücadelesini bu alanda da vermeye başladı. Üyesi olduğum Eğitim Sen’li kadınların uzun yıllara dayanan mücadelesi ve kazanımlarından bahsetmeden bu yazı eksik kalır. Kadın Kurultayları, Eğitim Kurultayları, eğitim çalışmaları, hazırlanan materyaller sayesinde öncelikle Türk Eğitim Sistemi’nin ‘cinsiyet körü’ olduğu tespit edilip, bu durumun giderilmesine dönük mücadele edildi, ediliyor. Kadın hareketi ile ortaklaştırılan bu mücadele sonucunda, siyasi iktidar, daha önce imzalanan ‘Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve ‘İstanbul Sözleşmesi Kadına Karşı Şiddetin ve Ev İçi şiddetin Önlenmesi ve Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ ne dair yükümlülüklerini yerine getirmek için de MEB ve YÖK eliyle bir takımlar adımlar atmak zorunda kaldı. 2014 yılında başlayan ‘Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ bunlardan biri. Fakat geçenlerde bu projeden vazgeçildi. Ardından YÖK başkanı toplumsal cinsiyet kavramının toplumsal değerlere uygun olmadığını yumurtladı. En sonuncu icraatlarını ise, 12/09/20190 tarihli Resmi Gazete’de yayınladılar. Yapılan değişiklik ile MEB Sosyal Hizmetler Yönetmeliği’nden ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ tüm etkinlik alanlarından çıkarıldı.
‘Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.’ Demişti, şimdiki Cumhurbaşkanı Başbakan iken. Onun gibi düşünen ve inananların elinde olan bir bakanlığın uygulamaları şaşırtıcı değil aslında. Mesele bizim neyi nasıl yapacağımız! Okulda verilen cinsiyet eşitliği eğitimi kadına yönelik şiddet için tek çözüm değildir.Ama çocuklarımızın sosyal ve ahlak gelişimleri için önemli bir alt yapı sağlayacaktır. Vazgeçmemeliyiz.
Son sözü Eğitim Sen’li kadınlara bırakıyorum;
‘Toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef gösterenleri, protokol ve işbirlikleri adıyla eğitim kurumlarında ideolojik çalışma yürütenleri Karaman’dan, Aladağ’dan, Kulp’tan, Taşkent’ten, Dikili’den tanıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayanlar; vakıf, dernek vb. isimlerle protokol imzalayanlar; sosyal etkinlik yapılmasının önünü açanlar; kadın cinayetlerinden, kadına yönelik taciz, tecavüz ve şiddetten; çocuk istismarı vakalarından, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıkları nedeniyle katledilen hayatlardan birinci dereceden sorumludur.Toplumsal cinsiyet eşitliği ‘Yaşamak İstiyoruz’ sesinin haykırışıdır. Bilimsel eğitimin olmazsa olmazıdır.Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.’