Merhaba Cahit Abi1,
Sana yazmak; bir oyunun içinde yitip gitmek, hayata sahneden ve kara kara düşünüp gülümseyerek bakmak, zamanda yolculuğa çıkmak ve daha fazlasıdır aslında...
İlkokul yıllarında çıktığın, adının “obur”a çıktığı, “Sahne tozunu yuttuk, hapı yuttuk.” dediğin o küçücük sahnenin bir kıyısına oturup sana bakıyorum...
Okulda sevmediklerini de okuttukları içindir ki bitirmedin de liseyi, sevdiklerini kendi kendine okudun ya aklıma senin kuşaktan Berin Taşan geldi.
Berin abinin Samsun Lisesinde öğrencilik yılları… “Eski”ye çakılıp kalmış edebiyat öğretmeni, bir gün bir ödev veriyor. Herkes, iki şairin yaşamını, edebiyatımızdaki yerini araştırıp anlatacaktır. Sonraki derste kimleri seçtiklerini soruyor. Sınıf arkadaşları eski edebiyattan adlar sayarken Berin Taşan’ın yanıtı Tevfik Fikret ve Nâzım Hikmet oluyor. “Fikret ve Nâzım” adları öğretmenin renkten renge girmesine yetiyor. Büyük bir öfkeyle, “Onlar programımızda yok!” diyecek oluyor ama Berin Taşan’ın yanıtı çoktan hazır: “Sizin programınızda olmayabilirler ama Türk edebiyatında varlar!”
Matematik derslerinde okuldan kaçıp halkevine gidiyorsun, kitap okumaya. Arayan seni halkevinin kütüphanesinde buluyor. Tıpkı Yaşar Kemal, Muzaffer İzgü... gibi. Edebiyat derslerinde kitaplar konuşulsun istiyorsun ama dersin “dediği” başka bir şey. Bir gün edebiyat öğretmeniniz Fevziye Abdullah Tansel2, “Cumhuriyetten önce ve sonra yazılmış birer romanı, okuyun ve eleştirin…” diyor ya sana gün doğuyor. Onca okuduğun ilk kez doğrudan işe yarıyor. Döktürüyorsun döktürebildiğin kadar dahası kâğıdın altına da not düşüyorsun: “Bu yazdığım yetmezse kaldırın tahtaya anlatayım.” Bir sonraki ders, kapıdan girer girmez, “Bu Cahit Atay kim?” diye soruyor Tansel.
(Fotoğraf: Emek Yurdakul)
Hayat senin için edebiyattı, sahnede olmaktı. Ama ablanın, “Tiyatrocu mu olacak!” anlayışı senin lokomotifini raydan çıkarmaya yetmişti. Biliyorsun, bu anlayış bugün de etkisini sürdürüyor.
“Tiyatrosuz kalsam oynatacağım. Madem oynayamıyorum, yazıp oynatırım.” deyip düştün yola.
Bir düşün de hayatını, yazarak kazanmaktı. O da olmadı/ olamadı. Girip çıkmadığın iş kalmadı. Seni o günlere götürünce, sahneden taşıdığın bir kahkaha eşliğinde, “Hayatta rol yapmaktan sahnede rol yapmaya hal kalmadı.” demiştin ya o gülümsedi sahnenin bir kıyısından.
Ancak emeklilik döneminde yakalamıştın gün boyu oyun içinde oyun kurmayı, sözcüklerle gönlünce oynamayı... Hani İlhan Berk, nereye gittiğini sorduklarında, “Bir şiir meselesi var da. Onu halletmeye…” dermiş ya senin ki de o hesap: Bir oyun meselesi vardı, onu halletmekle geçiyordu artık günler.
Evcimenliğinin, evde mutlu oluşunun, ortalarda pek görünmeyişinin de etkisi var mıydı, bilmem; İzmir’de (hem de kültür sanat çevrelerinde) ne zaman senden söz açsam şu iki soru taş attı camlarıma: “Ölmedi mi Cahit Atay?” ya da “Aa, İzmir’de mi yaşıyor?” Bunu sana söylemeyi aklımdan bile geçirmedim.
2008’in ılık bir şubat günüydü. Kızım Emek’le sana gelecektik. Adresi almıştık. Karşıyaka da bildiğimiz yer ama... öyle elimizle koymuş gibi bulamamıştık işte. O günü şöyle anlatmıştım:
“İzmir’de, Karşıyaka’da bir yazarın evini arıyoruz. Oturduğu evin sokağına adı verilmiş. Karşıyaka Lisesi’ni bulunca işler kolay, diye geçiyor aklımızdan. Lisenin kapısında bir kadın. Ona soruyoruz ilkin. Cahit Atay Sokağı, diyoruz; sokağın ‘numarası’nı da söylüyoruz. Oysa evi bulduğumuzda ayrımına varacağız ki bir taş atımı mesafedeyiz. Sokaktaki insanın, yaşamı yeniden yorumlayan ve çoğaltan bir ‘çınar’dan haberinin olmaması bunu isteyenler için büyük başarı olsa gerektir. Okulun kapısında, cep telefonuyla konuşmasını kestiğimiz kadına, öğretmen olup olmadığını sorma cesaretini kendimizde bulamıyoruz.”
Bugün durum daha da kötü Cahit Abi! Popüler olanın, reklam ve dizilerde yüzünü bildiklerinin ötesinde kimseyi bilmez, tanımaz oldu yığınlar... Neredeyse dillerini de unutacaklar!
Sevgili Cahit Abi,
Memleketin hali mi? Onu hiç sorma! Siyasiler ne zaman sıkışsa aslıyok denizinde/ yaylasında ya gaz ya petrol buluyorlar. Biliyorsun, Menderes’ten bu yana böyle bu... Aklıma ne geldi bak: “Gaz Çıkarıyoruz!” deyip yazsan şu işleri, ne güzel oyun olur! Sahi, üç oyuna birden çalışıyordun: “Hayatımız Roman”, “Çekirgeler” ve “Canlı Bomba”. Bitti mi onlar?
Ne zamandır aklımda Biga’yı3 görmek ama bir türlü şeytanın bacağını kıramadım. Dünyada bir milyona yakın insanı hayattan koparan şu salgın günlerinde biraz daha erteleyecek gibiyim bu düşümü de... Ama bir gün, mutlaka...
........................
1. Cahit Atay (oyun yazarı/ Ocak 1925-28 Ağustos 2012)
2. Fevziye Abdullah Tansel (yazar, şair, edebiyat tarihçisi, öğretmen/ 1912-4 Ağustos 1988)
3. Cahit Atay, son günlerini Biga’da geçirdi.