Geçen hafta İstanbul’da greve giden belediye işçileri nedeniyle epey bir gürültü kopardı bizim “aman ağzımızın tadı bozulmasın”cı tayfa. Emekçi düşmanı bu kesim gönül rahatlığıyla maaşları karşılaştırdı, nelerine yetmiyormuş dedi. İşsizlik yüzde bilmem kaçlara varmışken bizim CHP’li belediye işçilerinin bu şımarıklığı neymiş cümleleri yarıştı birbiriyle. Üstelik bunların tamamını CHP’li kesim yaptı. Tam da iktidara yürürken AKP’nin eline böyle bir koz vermek düşmanla işbirliği yapmak demekti onlara göre. Ve yine Bağdat Caddesi sakini bu albay emeklisi partili abimiz ya da Valikonağı Caddesi’nde yerleşik atadan CHP’li emekli hakim bir ablamız haklarını helal etmiyordu bizim ‘’nankör’’ emekçilerimize. Nedeni şu: Vay efendim 1994 seçimlerini Refah Partisi’ne kaptırmamızın nedeni 1989’dan sonra yapılan ‘’çöp dağları’’ haberleriydi. İnsaf. El insaf.
***
Anlatayım ben belki elden ele ulaşır bizim güvenli alanların katı cumhuriyetçi ve emek düşmanı abi/ablalarımıza. 1994 seçimlerinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde RP Adayı Recep Tayyip Erdoğan 975 bin oy alarak belediye başkanı seçildi. O gün bugündür de bu sahnede malumunuz. Aynı seçimlerde, ANAP Adayı İlhan Kesici 855 bin, SHP Adayı Zülfü Livaneli 785 bin oy aldı. Diğer iki sol parti adayı DSP’li aday 480 bin, CHP’li Ertuğrul Günay ise 55 bin oy almıştı. ANAP Adayı Kesici’nin yıllardır CHP’de siyaset yaptığını ve o günkü CHP’nin bugünkü geniş tabanlı CHP olmadığını hatırlatarak Ankara sonuçlarına geçelim hemen.
1994 yılında milletvekilliği devam ederken Refah Partisi'nden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oldu ve 6 bin 390 oy farkla büyükşehir belediye başkanlığını kazandı. Bu seçimde karşısında SHP’den Korel Göymen 387 bin oy alırken ANAP adayı Rüştü Yüce 268 bin oy almış ve yine o dönemin ‘’butik’’ CHP’si Ali Dinçer ile 30 bin civarında oy almıştı.
Her iki seçimin ortak sonucu: ANAP, CHP, SHP ve DSP‘nin laik, demokrat, ilerici adaylarının 4’e böldüğü büyükşehir seçmeninin artık Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek tarafından yönetilecek olmasıydı. Birinin şu anda partili Cumhurbaşkanlığı’na kadar yükseldiğini ve tarihten sonra siyasi arenada nerelerde bulunduğuna ve Melih Gökçek’in Ankara’yı 25 yıl yönettikten sonra nasıl istifa ettirildiğine girmeyeceğim elbet J
***
Şimdi gelelim bizim mahallede yaşayan ‘’ılık’’ solculuğun reel politik endişelerine ve bunların reçetelerine. Birincisi, seçim kaybetmeye alışmış olmak. Yani ortada bir seçim tarihi bile yokken seçimi kaybetmeyi peşinen kabullenmiş bu endişeli seçmene tavsiyem biraz cesaret!
İkincisi, devir artık o devir değil. Ve CHP, AKP’nin bize açtığı bu karanlık pencerenin karşısında en güçlü ve yükselen alternatif. Peşinen bunu kabullenirseniz, geniş kitlelere de anlatma şansınız olur. Bize kaybettiren karşı taraf değil, kendimize olan inançsızlığımız.
Üçüncü olarak, oy bölünmesinden o kadar endişeliyseniz, bu karşı duruşunuzu Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül’e gösterin. Zira 50+1 seçim sisteminde yüzde yarımlık oylar bile önemli olduğu için bizim sitenin yöneticileri SP’yi üzmemek için Necmettin Erbakan’ı anmakta ve törene katılmakta hiçbir endişe görmüyor. Kaldı ki ittifak sistemi oy bölünmesi diye bir şeyin önünü zaten kapatıyor. Son seçim sonuçlarını CHP, İyi Parti tek tek girseydi, azalacak olan milletvekili sayılarına bakarak görebilirsiniz.
***
Son ve en önemli gördüğüm şey ise bırakın artık bu emekçi düşmanlığını ve halk korkusunu. Sizden sınıfsal bir politik duruş geliştirmenizi beklemiyorum artık bu saatten sonra. Ama bari düşmanlık etmeyin. Hiç olmazsa pandemide bile canını hiçe sayarak sizin çöplerinizi toplayan, evinize ekmek getiren, erzak dağıtan belediye işçilerine düşmanlık etmeyin bari.
Bunun yerine neden AKP’li belediyelerde hiç grev olmadığına kafa yorun isterseniz. Emeğin örgütlenmesine oralarda neden izin verilmediğini, orada biat kültürünün sendikalaşmadan daha öne geçtiği için hak arama mücadelesinin CHP’li kurumlarda olduğu kadar gerçekleşmemesinin nedenleri üzerine de düşünebilirsiniz.
12 Eylül’ün bizden aldığı en büyük şey sınıf bilinciydi. Sizlerin önceliği de yaşam biçiminiz olduğu için işçi ve emekçilerle dayanışmayı hızlıca unuttunuz. Sonuç; sizler bizim mahallenin grev kırıcısı, bizler de herkes adına AKP’nin karanlığıyla mücadele eden mazlumları olduk.
Seçimleri kaybetmemenin değil, kazanmanın yollarını bize anlatın artık.
Dayanışmayla…