Kafam karıştı: Yıllarca siyasal iletişim okumuş, okutmuş biri olarak bir şey anlamıyorum. Ya siz?

Bir yandan zayıflama hapları alıp bir yandan da yağlı ballı börekler tıkınmanın bir mantığı olabilir mi? Sükunete en çok ihtiyaç duyulan şu günlerde eski kavgaları üzerine benzin döküp harlatmak nasıl bir stratejinin taktiğidir? Taktiklerin işlevi stratejinin belirlediği hedefi yakınlaştırmak mıdır, yoksa uzaklaştırmak mıdır?

Sorular sorular…

İKİNCİ AÇILIM

“Şu dönem” derken ikinci Kürt açılımını kastediyorum. Belli ki devletin yüksek makamlarındakiler kapalı kapılar arkasında yaptıkları toplantılarda böyle bir girişimin
zorunlu olduğu sonucuna vardılar. Herhalde onlara Suriye’de rejim değişikliği olacağı bilgisi gelmişti. Orada büyük bir boşluk belirecek ve gereken önlemler alınmazsa Türkiye’yi de içine çekebilecekti.

Açılıma karşı çıkması en olası milliyetçi partinin liderinin hücum borusunu çalması şaşırtıcı ve etkili bir açış hamlesiydi. Kamuoyunu ikna stratejisi bunu izleyen adımları gerekli kılıyordu. Çünkü sorun çok çetrefilliydi ve dış müdahalelere açıktı.

En son yapılacak şeyin, yani PKK lideri Öcalan’ın Mecliste konuşmasını önermenin yarattığı şaşkınlıktan yararlanarak kamuoyunda adım adım ittifaklar kurulabilirdi. Bu yöndeki uzlaşma genişledikçe iktidar hem hasımlarına hem de dış düşmanlarına karşı güçlenmiş olurdu.

Ama ne oldu? Hassas belediyelerde kayyım krizleri üretilerek yeni hoşnutsuzluk öbekleri oluşturuldu. Muhalif gazeteciler birbirinin ardından gözaltına alınıp tutuklandı. Sıra parti liderlerine geldi. Siyasal söylem serleştikçe sertleşti!

Sonunda Gezi defteri bile açıldı. O Gezi ki, Türk demokrasi tarihinin despotizme karşı en yaygın ve kitlesel itiraz hareketiydi. Hala soğumamıştı.

Çok garip: Adeta toplumsal uzlaşmayı sabote etmek isteyen birileri eski yaraları kaşıyor, düşmanlıkları tazeliyor, sönmek üzere olan ateşlere üflüyordu.

İkna yerine tenkil yöntemi seçildi.

Niçin?

Anlayan beri gelsin.

KAMUOYU MÜHENDİSLİĞİ

Dijital teknolojinin yaygınlaşmasıyla siyasette kamuoyu mühendisliğinin önemi daha da arttı.

Bütün seçimleri öyle ya da böyle kazanan Putin bile halkın kendisini ve icraatını beğenip beğenmediğini merak ediyor, eminim araştırmalar yaptırıyor. Onun düşmanlarının, örneğin CIA’nın da merak ettiğine ve araştırmalar yaptırdığına şüphe yok.

Bu, “demokratik” olan ülkelerin liderleri için de geçerli. Kamu desteğini yitirmiş olmak önemli bir zaaf sayılıyor. Daha geçen gün birileri Fransız Cumhurbaşkanı Macron’s “Hadi oradan! Kamuoyu desteğin yerlerde sürünüyor…” türünden bir şeyler söylemedi mi?

Araştırmalar Erdoğan’ın, AKP’nin ve Bahçeli’nin zaten pahalılık ve afetler nedeniyle azalmış olan kamuoyu desteğinin böylesine ağır bir projeyi havalandıracak kadar güçlü olmadığını ortaya koyuyor. Bu projeyle ilgilenen dış güçler de bunu biliyorlar!

İktidarın başlattığı ikinci açılım ancak çok güçlü desteği olan bir iktidarın bu konuda da kamuoyunun desteğini kazanmasıyla başarılı olabilir. Devletin nitelikleri söz konusu olabilir. Kamuoyunun mevzi mevzi, siper siper kazanılması bu konuda başarının olmazsa olmazıdır. Bu işin biz yaptık oldusu yoktur.

Yoksa olmaz, tutmaz, yürümez, çamura saplanır. Türkiye yıllarını kaybeder.

Siyaset ve iletişim açısından durum bu kadar açıkken, belediyelerle, siyasi rakiplerle, Gezi’lerle vakit ve enerji kaybetmek nedir?

Yoksa asıl niyet başka bir şey midir?