Bizim aklımızdan geçen RTÜK bu değildi. “Biz” derken Türkiye’de radyo televizyon yayıncılığının çağdaş ve demokratik kurallara uygun yol açıcı bir kurum olmasını isteyen dernekler, akademisyenler, gazeteciler ve uzmanları kastediyorum.
1990’larda televizyonun gelmesiyle tüm dengeleri değişen yayıncılık alanının bir düzenleyici kurula ihtiyacı olduğu açıktı. Ama bu kurul, insan haklarına uygun teknik ve idari bir yapıya sahip olmalı, demokrasiyi tehdit etmemeli, edenlere karşı zırh olmalıydı.
1994 yılında RTÜK Yasası hazırlanırken yasanın hazırlanmasından sorumlu Devlet Bakanı Gökberk Ergenekon’un isteği üzerine dört kez rapor yazdığımı hatırlıyorum. Akademisyen olarak, Basın Konseyi Genel Sekreteri olarak, bir iletişim derneğinin başkanı olarak ve yayıncı olarak…
Hepsinde vurguladığım ortak nokta şuydu: Aman, bu çok önemli kurumun çalışmalarını siyasetçilerden uzak tutun! Çünkü tecrübeyle sabittir ki, onlar özerk kurum tanımazlar, radyo ve televizyonu iktidar olmanın çeyizi ve silahı sayarlar. Yapmak isteyeceklerinin sınırı yoktur.
Sonu çok kötü bitse de, Demokrat Parti’nin ve Adnan Menderes’in marifet ve rezaletlerini hatırlamak isteyenlere alçakça öldürülen hocamız Muammer Aksoy’un Demokrat Parti ve Partizan Radyo adlı eserine bakmalarını tavsiye ederim. RTÜK’ün kimi yaptıkları, gereken derslerin alınmadığını, o kötü geleneğin günümüzde de devam ettiğini gösteriyor.
RTÜK bir silah mı?
Son günlerde, allak bullak olan ve tüm dünya tarafından ürküntülü bir ilgiyle izlenen Amerikan iç siyasetinde “weaponization” terimi yaygın olarak kullanılıyor. “Silah haline dönüştürmek” diyebiliriz. Yeniden Başkan seçilen Donald Trump, Biden yönetimini yargıyı ve polisi kendisine karşı silah olarak kullanmakla suçluyor. Şimdi de Biden’cılar Trump’ın o silahı kendilerine çevirdiğini iddia etmekteler…
Devlet kurumlarını muhalefete siyasal silah olarak kullanmak bizim yabancısı olduğumuz bir uygulama değildir. Son zamanlarda da özellikle yargı kurumlarının belediye başkanları ve gazetecilere karşı silah gibi kullanıldığı feryatları göğe yükselmiyor mu? İnandırıcı olmayan soruşturmalar, gereksiz gözaltıları, şaşırtıcı tutuklamalar…
Aynı şeyi yapan iktidar yanlısı yayın organları görmezden gelinirken, muhalif yayın organlarına yönelik ağır suçlamalar, gözaltıları, tutuklamalar…
“Seçmece adalet”, kurumların silah haline dönüştürüldüğünün en açık kanıtıdır. İlke, adaletin önünde herkesin eşit olması ve benzer muameleye tabi tutulmasıdır.
Siyasal hayatımızın, demokrasi adına, acilen silahsızlandırılmaya ihtiyacı var. Orta ve uzun vadede, silah olarak kullanılan kurumun ilk kurbanı kendisidir. Adalet, ekonomi, akademi… Çökerler… Kurumun silahlaşmasının, harakiri yapmaktan farkı yoktur.
RTÜK Başkanı ne diyor?
Evet, asıl konumuza gelebiliriz. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin daha çok olumsuz haberler veren ve “maksatlı yorumlar yapan” televizyon haber bültenlerine “gerekli yaptırımların en üst sınırdan uygulanacağını” söylemiş. “En üst sınır”ın ekran karartmaktan ruhsat iptaline kadar gittiğini biliyoruz. Yani kapatma! Tehdit son derece açık. Halkın gerçekleri öğrenme hakkını ve özgür yorum ihtiyacını ayaklar altına alıyor.
“Maksatlı yorum” ne demek? Her yorumun bir maksadı vardır: “Bu konuda sert bir yorum yapayım da tembel iktidar kesin önlemler alsın, insanlar ölmesin” demek elbette maksatlıdır ve yorumcunun görev alanı içindedir.
Ebubekir Şahin’in televizyonlarda yayınlanan RTÜK demeci maksatlı değil midir? Maksadının, muhalif televizyonları korkutup sindirmek olduğu açıkça ortada değil midir?
Ee, bu yorumu ısrarla yayınlayan iktidar yanlısı televizyon istasyonlarını kapatacak mısınız? Evet, kritik nokta budur: Eşit işe eşit işlem! Yoksa seçmece suçlular yaratıp çok daha ağır suçlar işlemiş olursunuz.
Pembe ekran özlemi
Ebubekir Şahin demiş ki: “Haber bültenlerinde (…) ülkemizde olumlu olaylar olmadığı algısı yaratılıp, vatandaşlarımızın karamsarlığa ve yalnızlığa düşürülmek istendiği görülmektedir.” Eee, 2025 yılının kara kışında televizyon habercileri ne yapacaklar yani?
İki yıl önce depremde Gazze soykırımından daha fazla kurban verilmiş olan bu ülke beşik gibi sallanırken, yiyecek içecek fiyatlarında dünya pahalılık rekorları kırılırken, en önemli kurumlara halkın güveni sıfırlanmışken Polyanna’cılık oynayıp ekranlarını pembeye mi boyayacaklar? Olguları siyasal iktidarların değil, evrensel meslek ilkelerinin emrettiği gibi dosdoğru vermek onların görevi…
Elon Musk görmesin!
Verilmediğini öne sürdüğü enerji, savunma, sanayi, yerli ve milli teknoloji alanlarındaki başarılara gelince; Şahin, gözlerini bir an için cezalandırmak ve kapatmak için fırsat kolladığı kanallardan kaldırıp onlarca iktidar yanlısı kanala bakacak olursa, onlara eşitlik adına, şunu demesi gerekmez mi? “Bu kadar tek taraflı olmayın, muhalefeti hep eleştiren maksatlı yorumlar yapmayın, bu ülkenin pahalılık, deprem, eğitim ve yoksulluk gibi ağır sorunları var. Yağcılık ve yalakalığı bir yana bırakın da asıl görevinizi yapın! Yoksa size de ceza vermem gerekir!”
Hatta, iktidar ve yandaşları tarafından finanse edilen bu kanallara şunu diyebilir: “Yazık size verilen paralara. Yağcılık ve yalakalıkta o kadar ileri gittiniz, gerçekleri o kadar çarpıttınız ki, hiçbir inandırıcılığınız kalmadı. İsraf düşmanı Elon Musk gelip bakacak olsa ‘Bunlar sırf israf!’ diye kapatılmanızı önerirdi.”