Merhaba Sevgili Nilgün,
Hayatımızın, “Sokağa çıkma, sola dönme, dikilip durma, konuşma, yorum senin neyine, ne bakıyorsun öyle yan yan!” kısıtlamalarıyla daralan döneminin ikinci ayını geride bırakırken Anneler Günü’nü de evde geçirdik. 11 Mayıs’ta ver elini, tuttuk yayla yolunu. Demiş ya şair “yüksel ki yerin...” vardık yedi yüz elli metreye. Arabada ne varsa çabucak indirdik. Acıkmıştık da haliyle. Hazırdı yemeğimiz, sıraladık verandadaki masaya. Atıştır yatıştır, düştük ova yoluna. “Canlı” derler bir beldemiz var bizim köye yakın. Domates, biber patlıcan... (Hey gidi Barış Manço!) yüz dolayında fide aldık. Bir de çiçekler... Gün inerken hepsi (tohumdan bamya, börülce, kabak, fasulye de içinde) dikilmiş/ekilmiş, can suları verilmişti. Sokakta, bahçede geçen günün huzurlu yolculuğuyla varınca uykuya sabahı kuşların cıvıltıları arasında erkence bulduk.
Dört bir tarafı yeşile kurduk kahvaltı masasını. Sade kahvelerin ardından çalışmaya durduk... Bir yandan mutfak elden geçerken ben kitaplığa yöneldim. Neredeyse elli yıldır böyle bu! Ara ara ya da dönem başlarında, arada aklıma düşünce kitaplık-kütüphane fark etmez, ne varsa elden geçiririm; her birinin hatırını sorar, tozlarını alırım, saklananları bulup çıkarırım. Bazen birine dalar giderim, yarım (yarına) kalır düzenleme işim.
Dışarı sıcak, üst kat da... ‘Aşağı inip serinlesem! Yok yok, biraz daha...’ arasında gidip gelirken eşimin çığlığı yukarı çıkıyor:
- Bekir! Nilgün... Azime (Akbaş Yazıcı) paylaşmış fotoğrafı... Bir yanında o, bir yanında sen!
Tanıdığım “Nilgün”leri dolaşıyorum hızla... Zaten kaç kişiler ki! Sen; dostlara açılan pencereleri sakız perdeli, öğrenmeyi seven, zarif sen, gelmiyorsun aklıma... O hızla iniyorum eşimin yanına... elimdeki kitabı bırakmadan...
Kitaba dönüyorum. “Filizlenen Hayatlar” senin kitabın. Ürkek adımlarla açıyorum kapağını: “Sevgili Bekir Bey’e, bakalım ne diyecek merakıyla...”
***
Top Yayıncılık’ın kütüphanesindeyiz. Kahvelerimizi içip de mi başlamıştık o ilkbahar ikindisinde çalışmaya? Sorarım şimdi, bilir Özlem Tortop Akkaya! Kısa görünmüştü o uzun çalışma saatleri. Bir yandan dosyanın sayfalarını dolaşmış, biraz dilden, çokça çocuklara ve gençlere yazmaktan açmıştık sözü. Bulunca böyle incelikli dinleyen birini, çenem düşmüştü sanki. Sonraki aylarda, yıllarda, birçok yerde ne çok kez ve ne övgüler eşliğinde anlatmıştın o çalışmamızı. Soyadın gibi, çok “özel” bir “erdem” insanıydın sevgili Nilgün. Bunu, yüzüne, ille ki arkandan çok söylemiştim. Ne iyi yapmışım!
Merak ya da hevesin epeyce ötesinde, verilinin yükünü biraz olsun hafifletmekti senin için yazmak. Ama büyük “erdem”in öğrenmekti. Ondandı “yaptım, oldu”lara yüz vermeyişin. Bir de yük olmaktan/ yormaktan özenle kaçışın... Her karşılaşmamıza yetecek gülümsemen denli öneli bir tavrın daha vardı ki onu da Oya Uslu söyledi bir güzel: “Sen gittin, alçakgönüllülüğün kaldı!”
Merak ettiğim bir şey daha var ki bunu hiç konuşmadık, sahi, kıskanmak nedir onu da hiç bilmedin. Saadet Aydınlıoğlu (Az önce aradım Saadet’i, senden bir esinle, çağrıyla... Şaşırdı, haklı, epey olmuş görüşmeyeli. Oysa ihmal etmemeliyiz birbirimizi hele şu uzak uzak kalmaların arasında...) öyle güzel anlattı ki seni; elinden, daha sencileyin “Ben Geldim İzmir” dediği, tanıştığınız gün tutuşunu, onun için de bütün kapıları açmalarını...
Kapanıp kaldık ya kapalı kapılar ardında, arada dostlara ses vermek de gerek. Mevlüt abiyi aradım geçenlerde, evet Mevlüt Kaplan’ı... “Nasılsın abi?” sorumu ince kahkahası eşliğinde yanıtladı:
- Okuryazarım Bekirciğim!
Önceki gün de Gönül Çatalcalı’yla konuştuk. “Sessiz Tutku”dan “Sessiz Çığlık”a, “Geze Geze Bitiremedik” o dağıta dağıta biriktirdiğin gülümsemeni.
Yoğun okuma yazma günlerine çevirdiğimiz şu “kısıtlılık” dönemi üzerine Nalan Yılmaz’la buluştuk telefonda. “Nilgün’ün, görev almadığı hiçbir EKYAZ (Egeli Kadın Yazarlar Platformu) projesi yoktu.” dedi. “Üstelik ne ön almak derdi ne de sonrasında ‘ben yaptım’ tavrı.” Bence benzeri kitle örgütlerinde çalışma ilkelerini “Nilgün Erdem İlkeleri” diye tanımlamak ne güzel olur.
Sevgili Nilgün,
Sanıyorum dört yıl kadar önceydi. Aydın Şimşek’in isteğiyle Kanguru Kültür Merkezi’nde bir dizi “editörlük” semineri yapmaya niyetlenmiştim de “İlk sıraya beni yazın...” demiştin. Şu koronayla baş ettiğimizde, bizimki “Umutlar Ülkesi” işte, yeniden gündeme gelecek editörlük seminerlerimiz. Yine ilk sıraya yazacağım adını, bilesin.
........................
Nilgün Özel Erdem (yazar/ 8 Haziran 1956-11 Mayıs 2020)
“Filizlenen Hayatlar”, “Ben Geldim İzmir”, “Sessiz Tutku”, “Sessiz Çığlık”, “Geze Geze Bitiremedik”, “Umutlar Ülkesi” Nilgün Erdem’in kitaplarıdır.