Tüm dünyayı kırıp geçiren bir salgınla karşı karşıyayız. Çin’de başlayan ölümler dalga dalga yayılarak kapımızın önüne dek ulaştı. Korku ve endişe dolu bir bekleyişin içerisindeyiz. Tüm bilim insanları, bu süreci hasarsız bir şekilde atlatabilmenin yolunun izolasyon ve de hijyen olduğu noktasında hemfikir. Vaziyet böyle iken hapishanelerin durumunun başlıca gündem olması kaçınılmazdı ve öyle de oldu. Koğuşlardaki doluluk oranları, yetersiz beslenme, havalandırmaların güneş görmeyişi ve darlığı, hijyen koşullarının sağlanamıyor oluşu gibi gerekçeler hapishaneleri bu salgında risk haritasının en tepesinde konumlandırıyor. Hükümet, bu duruma yönelik bir adım atma hazırlığında; önümüzdeki günlerde infaz yasasında yeni bir düzenleme yapılması bekleniyor. Fakat tam da bu noktada en az salgın kadar tehlikeli bir ayrımcılık ile sınanıyoruz. Hazırlanan infaz düzenlemesinde siyasi tutsaklar kapsam dışı bırakılmak isteniyor! Tarihe geçecek böylesi bir salgın kıyımında dahi insan haklarından mahrum bırakılarak görmezden gelinen siyasi tutsaklar için bugün ses yükseltmenin gerekliliği büyük bir önem arz ediyor.
Demokrasi için Hukukçular’dan Avukat Yıldız İmrek’in, Deutsche Welle (DW) Türkiye’ye yaptığı açıklamalardan kesitler paylaşmak istiyorum sizinle:
"Yapılan görüşmelerde maskelerinin ya da başka koruyucu herhangi bir şeylerinin olmadığı belgelendi. Cezaevlerinde hasta mahpuslar var; 1334 hasta mahpus, 458’i ağır hasta. Bunların öncelikle tahliyesi gerekiyor. Çocuklu annelerin tahliyesi gerekiyor. Açlık grevindeki, ölüm orucundaki mahpusların da çok risk altında olduğu açık. (…) İnfaz yasa tasarısıyla mafya, çete, uyuşturucu, rüşvet, hırsızlık, kadına yönelik şiddet, çocuğun cinsel istismarı faillerine ceza indirimi isteniyor. Ama gazeteci, avukat, muhalif milletvekili, belediye yöneticisi, siyasi parti üye ve yöneticileri, aydınlar, düşünce suçlularına indirim yok! (…) Çünkü siyasi mahpuslar adil olmayan yargılamalarla, siyasi talimatlarla, infaz yargılaması dediğimiz yargılamalarla mahkum edilmiş olan gazeteciler, aydınlar, avukatlar, siyasi muhalifler. Bunlar ‘terör suçlusu’ diye etiketlenerek yargılanıyor. Ama gerçekte ifade özgürlüğü, siyasal eleştiri özgürlüğü, siyaset hakkı bağlamında politika yapan insanların yargılandığı durumlar. (…) Teklifin demokrasi, insan hakları, adalet ve vicdanla bir ilgisi yok. Çünkü zaten kişilere karşı suçlar yönünden devletin af yetkisi son derece tartışmalı bir konu.”
Yanı sıra başka bir tehlike ile ilgili Kadın Cinayetlerini Durduracağız Plaformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav’ın açıklamalarına kulak verelim:
“Evlerde karantina ve tecrit sorunu başlayınca şiddet artışını öngörebiliriz. Böyle bir dönemde şiddete karşı yeni önlemler alınması gerekirken tam tersine cinsel şiddeti cezasız bırakırsak şimdiye dek alınan önlemleri de boşa çıkarmış oluruz. Cinsel suçlar her tür şiddeti artırır. Bunun yerine kadınların çaresizliğini çözen çalışmalar yapılmalı, derhal bazı evler sığınma evi haline getirilmeli. Tasarı bu haliyle kesinlikle onaylanmamalı”
Tüm bunlara binaen, adi suçlara özendiren bir düzenleme yapılamaz. Fakat illa yapılacaksa, insan haklarına ve anayasal eşitliğe uygun bir düzenleme yapılmalı. Hükümete bir kez de buradan seslenmek istiyorum: Düzenlemeyi gözden geçirin ve suçlar arasında ayrıma gitmeksizin salgına yönelik gerekli önlemleri alın ve de adımları atın.
Okuyucuya sevgi ile.