Hükümet, bir gece ansızın gelip Instagram’ı kapattı. Birçok kişi bunu kınadı, bazıları feryadı bastı, sonra bir yerlerde birileriyle birtakım görüşmeler yapıldı ve Instagram açıldı.

Ne oldu? Kim kaç gram bir şey anladı olup bitenlerden?

Bol bol haber çıktı ama çoğunluğun pek bir şey anladığını sanmıyorum.

İlk değerlendirme, iktidarın basın ve ifade özgürlüğü konusundaki en son nobranlığıydı. Değil mi ama, bu alanda sicili hayli kabarık olan AKP iktidarı bu gibi şeyleri bazen sırf gözdağı vermek için yapıyordu. Bu sefer de öyle olmalıydı.

Nitekim, kapatma için verilen gerekçeler hiç ikna edici değildi!

Sonra kimileri Instagram’ın siyasal iletişim açısından o kadar da önemi olmayan bir mecra olduğunu keşfetti.

“Bakın, bu dinciler gençliği sevmiyor” dedirterek siyasal puan ve seçmen kaybetmeye değer miydi? AKP böyle yaparak zaten kendisinden kopmuş olan yeni seçmenleri iyice dışlamış olmaz mıydı?

“Hay Allah!” diyenler oldu.

Sonra görüldü ki, Instagram ticari tanıtım becerileriyle hayatın hiç beklenmedik yerlerine nüfuz etmiş; Instagram’ın kapatılması, yeni girişimcilerin ve özellikle kadınların elini kolunu bağlamış, çok ihtiyaç duyulan turizm gelirlerine darbe vurmuş.

Her konuda olduğu gibi burada da el yordamıyla çabuk tarafından bir çözüm üretilmeye çalışıldı.

Ve bir gece ansızın Instagram açıldı.

Ne oldu, niçin oldu, nasıl oldu, büyük çoğunluk bir gram bir şey anlamadı.

Dünya Savaşı

Oysa Instagram’ın Türkiye’de durup dururken kapatılmasına Büyük Dünya Savaşı’ın cephelerinden biri olarak da bakılabilirdi. Daha uzun zaman devam edecek ve 21. Yüzyıl’ın yazgısını belirleyecek olan dijital savaşın muharebelerinden biri!

Bu savaş “ulus devlet”ler ile siberuzaya el koymuş olan dev şirketler arasında yaşanıyor.

Konu, “egemenlik”. Ülkelerde kimin sözü geçecek? Kararlar tarafından, kimin istek ve çıkarlarına göre verilecek?

Bir tarafta “big tech” denen Alphabet, Amazon, Apple, Meta ve Microsoft adlı beş kodaman şirket, karşılarında irili ufaklı ulus devletler…

Ulus devletler kendi egemenlik alanlarını korumak için bir şeyler yapmaya çalışırken, kodamanlar onları tanımamak için uğraşıyorlar. Kolları çok uzun, kasaları tıka basa dolu, tüketicileri çoktan bağımlı hale getirip kendi yanlarına almışlar.

Zavallı ulus devletler de, zaman zaman, Türkiye’nın Instagram’ı kapatması gibi cılız çıkışlar yapıyorlar. Malum, Instagram, o şirketlerden Meta’nın bir kolu. Meta, dünyanın en büyük internet platformu Facebook’un da sahibi.

Kodamanın kocamanı!

Egemenlik kimin?

1648’deki antlaşmayla (Westephalia) devletlere bırakılan egemenlik arenasında artık başkaları da var. Hatta kimileri, şirket olarak örgütlenmiş bu yeni aktörlere ulus devlet muamelesi yapılmasını ve görüşmelere kendi adlarıyla katılmasını istemekteler. Yani, “Asıl güç onlarda, geçmişe takılıp kendimizi aldatmayalım!” demekteler…

Geliyoruz asıl büyük sorulara:

Ulus devletin, Komünizm olmasa da, Marx’ın deyişiyle, “kuruyup gitmesine” hazır mıyız? Onun yerini ne alacak? Kamu hizmetinin ve ulusal yardımlaşma hizmetlerini kim üstlenecek? İnsanlar kendi başlarına, dev dijital bürokrasilerle karşı karşıya mı bırakılacak?

Daha fazla para kazanmak için nefret ticareti dahil her türlü yöntemi mübah gören dev şirketler bu tartışmalara pek girmiyorlar. Sıkıştıkları anda “fikir ve ifade özgürlüğü” şemsiyesinin altına koşuyorlar.

İfade ve basın özgürlüğü, tamahkar şirketlere bırakılamayacak kadar önemlidir!

Donald Trump destekçisi Elon Musk’ın, ABD’deki seçim kampanyasında basın özgürlüğü havarisi rolü oynamasını trajikomik buluyorum.

Evet, görünüm iç açıcı değil:

Bir yanda her fırsatta muhalif sesleri susturmaya çalışan eski moda otokratlar, öbür yanda her şeyi ele geçirmeye çalışan dijital sahtekarlar…

Instagram bahane!