Demokrasi inancım gereği herkesin her görüşü özgürce savunması ve bunun için geliştirdikleri enstrümanları özgürce kullanabilmeleri gerektiğine inananlardanım. Bu nedenle CHP’deki 3’lü istifa, Muharrem İnce’nin Memleket Hareketi ayrılığı ve Mustafa Sarıgül’ün TDP’yi kurma çabasına teorik olarak bir şey diyemem. Ve fakat ittifaklı garabet seçim sistemiyle yönetildiğimiz şu yıllarda, bu sistemi değiştirmeden demokrasi adına eleştiri yaparak CHP’den ayrılmayı tehlikeli bulurum. Bu eleştirinin dozunu tutturamayıp, gidenleri saray iş birlikçiliği ile suçlanması da ağır olduğunu düşünüyorum. Ve yineleyelim: İş birlikçilik ağır bir suçlama olsa da kimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü söylemek için alim olmaya da gerek yok!

Hele ki sosyal medyada ve yandaş basında bu ayrılıkları “ayakta alkışlayan” Melih Gökçek gibi AKP’lileri gördükçe huylanmaya devam ediyoruz doğal olarak. İnce ve Sarıgül haberlerinin hangi kanallarda çıktığını incelerseniz bu söylediğim örnek daha da anlamlı hale gelecek.

Aynı şey karşı mahalle için de geçerli. Babacan ve Davutoğlu, sol basında ve televizyonlarda o denli teveccüh gördü ki geçmişte yaptıklarını unutup neredeyse demokrasi savaşçısı ilan ettik ikisini de.

Bu eleştirilerin haklı tarafı çok açık. İttifak sistemi yüzde 50+1’i zorunlu kılıyor. Dolayısıyla, şu antidemokratik düzenlemenin yürürlükte olduğu dönemde içinde olduğu ittifakı zayıflatma hamlesinin bu kadar eleştirilmesi de haksız değil.

Soru şu: İnce veya Sarıgül, 2023 seçimlerine (normal koşullar altında) hangi ittifakla girecekler? Millet İttifakı’nda kalmayı planlıyorlarsa işin ucunda birkaç kişiyi milletvekili yapmanın ötesinde bir sonuç çıkmaz ikisine de! Kaldı ki Millet İttifakı’nın tüm bileşenleri buna haklı birçok gerekçeyle itiraz eder, edecek de. Peki ya gidip Cumhur İttifakı’yla aynı yere saf tutarlarsa? Eyvah eyvah! İşte o zaman şimdiye kadar söylenmiş her söz ve eleştiri hafif kalır.

Zaten ikisi de ağızlarında geveleyip duruyor bu soruyu. İnce, pazar günü “3-5 milletvekilliği için yola çıkmadık. 50+1’i yakalayıp ülkenin gidişatını değiştireceğiz” dedi. Ama nasıl yapacağını söylemedi klasik olarak. Sarıgül de mevcut ittifakların hiç birisiyle temas olmadığını/olmayacağını söylemişti. Ama o da bir öneri ya da açılımda bulunmadan altı boş bir cümleyle mevzuyu geçiştirmeyi tercih etti. 

İnce’nin son CB seçimlerinde arkasında ülkenin en eski ve kurucu partisinin olduğu konjüktörde yüzde 32 oy aldığını biliyoruz. Tüm zorluklara rağmen kendisine oy veren seçmenin nasıl büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını da gördük. Şimdi, İnce bu rakama güvenip bir de üstüne 20 puan daha çıkacağını neye dayanarak söylüyor, bilmiyorum?

Sarıgül ise üçüncü bir ittifak mı oluşturacak? Ya da küçücük oy oranı ile ittifakların hiç birisine girmeden nasıl bir varlık göstereceği de muamma. Millet İttifakı’nın dışında girdiği son seçimlerde aldığı oy ortada. 40 yıldır siyaset yaptığı, birkaç dönem de belediye başkanı olduğu Şişli’de büyük hezimete uğramıştı. HDP’nin de güçlü desteği ile kazanan CHP, Sarıgül’ü adeta kendi evinde büyük bir başarısızlığa itmişti. Şimdi ise sahip olduğu bu büyük iddianın temelinde ne var göreceğiz!

***

İş birlikçi demek ağır olacak ama ihanet ettiklerini söylemekte bir sakınca yok. Güç birliği gerektiren bir seçim sisteminde Temel Karamollaoğlu’yla bile uzlaşı göstermeyi içine sindirmek zorunda kalan seçmen elbette bu ayrılıkları hoş karşılamayacak.

Kehanet değil ama bu Millet İttifakını zayıflatan bir ayrılık olmayacak. İnce ve Sarıgül, CHP’den birkaç puan oy koparsa bile vicdanlı bir seçmen (kararsızlar olarak tabir ettiğimiz) bu açığı fazla fazla kapatacak. Sevinçle Millet İttifakı’nın parçalandığını söyleyenlerin bu erken zafer çığlıklarına en güzel cevabı sandık verecek!

CHP’den kopardığı oydan daha fazlasını CHP’ye kazandıracağı için İnce ve Sarıgül’e teşekkür edeceğiz ilk seçimde.