AKP’nin 2003 yılından bu yana “Bizim yönetimimizde insan hakları, demokrasi, özgürlükler yaşanacak. Hedef Avrupa Birliğine tam üyelik” sözleriyle başlayıp gelinen noktada, “ Bu dediğiniz şeyler nerede” diye sorar olduk.

Duruma dinsel veya ideolojik bakış açılarıyla değerlendirenler olsa da popülist liderler için aslında dinsel veya ideolojik değerlerin bir önemi yoktur.

Bu gibi değerler tek adam yönetimlerinin iktidarda kalma sürelerini uzatma araçları olarak görmek gerekir.

Ne yazık ki toplum güçlü bir şekilde demokrasi talebinde bulunmadığı sürece, popilist liderler demokrasiyi toplumdan kopartıp unutturmaya çalışıyorlar.

Antidemokratik süreçler başta insan hakları, demokrasi, hak, hukuk, özgürlük, bilim, kültür ve sanat değerlerine de çok büyük zarar veriyor.

Meclis kütüphanesi okuma salonunda bunları yazarken, yanıma, eski politikacı ve hukukçu bir abimiz geldi.

Neler yazdığımı sordu?

“Demokrasiyle ilgili bir şeyler yazmaya çalışıyorum” dedim.

Bana, şu cümleye de yer bul yazında diyerek, “Ülkemizde Devlet Hukukunun temel teorilerinin, bazı temel varsayımlarının sorgulanması gerekir. AİHM kararlarının tanınmadığı bir ülkede yargı reformu yapılabilir mi? “ sorusunu yöneltti.

Tabii ki hayır dedim ve ekledim.

Sadece hukuk değil, yatırımdan eğitime, sağlığa her şeyin temeli özgürlükçü demokrasi ve insan halkalına saygıyla mümkün olabilir. Ayrıca Popilist tek adam yönetimlerini tahlil etmek için sosyolojik değerlendirmelerin de çok önemli olduğunu düşünüyorum” dedim.

Başıyla onayladı.

Bir süre sessizlikten sonra bana, “ Bir de diplomasi çok önemli” dedi.

Belli ki bir şeyler anlatmak istiyordu ve salgın mesafesini koruyarak oturdu yanıma “sizi dinliyorum” dedim.

Ailesinde diplomatların olduğu bilgisini ve yurtdışı gözlemlerini anlatırken, ABD, Türkiye ve Biden ilişkilerine değindi.

Biden’in Ortadoğu ülkelerine yaptığı atamalara dikkat çekerek, İran ile nükleer anlaşmanın mimarlarından Robert Malley'i Özel Temsilci olarak atadığını, İran konusunda çok donanımlı ve enteresan kısmı ise İsrail karşıtı birisi olduğunu ve İran’ın Suriye, Lübnan ve Yemen’de çok etkili olduğu bilgisini verdi.

Araya girdim ve bunun demokrasi söyleşimizle bağıntısını sordum.

“Bakın bütün bunlar Türkiye ve demokrasisini de yakından ilgilendiren şeyler” dedi.

“Dünyada bir virüs kapitalist sistemi çökertmeye yetti. Çünkü kapitalist sistemler gerçek demokrasileri içinde barındırmaz sadece şekilsel olarak yaşatırlar. Derinlemesine bir demokrasiden bahsedemeyiz. Güçlü demokrasiler ayakta kalır olmayanlar farklı mecralara sürüklenir” dedi.

Konuşmasını not alırken, “yazabilirsin” dedi.

Ve devam ederek, “Joe Biden Ortadoğu ülkelerine atadığı adamlarıyla Türkiye ve bölge ülkelerinde öncelikle Kürtlerle samimi ve onları koruyucu politikalar ve ilişkiler sürdüreceği mesajları veriyor.

Şimdi bu konuda ülkemize bakalım. Bizde 6 milyon Kürt yurttaşımız HDP’ye oy veriyor. 3. Büyük parti yapıyor, iktidar ise o partiyi kapatmakla tehdit eden ortağının sözlerine sessiz kalıyor. Bu nedir?

Joe Biden sanıyorum yakında Kürtlerle ilgili herkesin kendi dilinden anlayacağı bir mesaj verebilir. Bunu da ikili görüşmelerde veya başka türlü Türkiye yönetimine, insan haklarının çiğnendiğini, yok edilen demokrasisini bahane ederek vermeye çalışacağını düşünüyorum.”

Yani…

“Yani Biden ve yönetimi; “Sizin ülkenizde antidemokratik düzenleme ve ihlaller var” deyip, düğmeye farklı basabilir. “Demokrasi bizim için araçtır” diyenlere, o aracın rotasını değiştirebilir. İşte sana demokrasinin diplomasi ayağı. Neresinden baktığına bağlı…” yorumunda bulundu.

Eski politikacıya teşekkür ettim ve ABD’nin pandemiyle sağlık sisteminin çöküşünü gören Biden, seçimlerde antidemokratik yollara sapan Trump’ın ABD demokrasisini çöküşüne izin vermeyeceği mesajını Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye üzerinden mi verecek? diye düşündüm.

Gerçekten deneyimli bir siyaset adamının söylediği gibi, demokratik yollarla iktidara gelip, demokrasiyi yok ederek iktidarda kalma arzusunda olanlara bir mesaj olabilir mi sizce de?