İzmir Fuar’ı çocukluğumun en heyecanlı anılarını barındırır benim için. Her yıl büyük bir coşkuyla bekler, açılış günü de Karşıyaka’dan banliyö trenine biner giderdik. Kalabalıktan hem korktuğumu, annemleri kaybetme kâbusunu yaşadığımı hep hatırlarım. Her çocuk ısrarla lunapark heyecanı yasarken, ülke pavyonlarını gezmek, yeni çıkmış arabaları, televizyonları _o zamanlar akıllı telefon hatta cep telefonu teknolojisi yoktu_ benim için ayrı bir heyecandı. Dünya’ya açılmış gibi hissederdim. Her bir pavyondan çıkıp diğerine girdikçe adeta bir dünya turu yapıyormuşum gibi gelirdi.
Dun 9 Eylül’dü. Ve Fuar yine o yıllardaki gibi büyük bir kalabalığa ev sahipliği yapıyordu. İzmir Tek Yürek sloganıyla yüz binlerce insan bir araya gelmiş; kentin bundan 3 hafta önce yanmış, yıkılmış ormanları ve tüm canlıları için bir “dayanışma” konserinde yan yanaydı. Yine şarkılar, türküler ve danslarla yaşadığımız o büyük yangının izlerini geride bırakma umudu ve coşkusu herkesin gözlerinden okunuyordu.
2 hafta önce Efemçukuru Mevkiinde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in çağrısıyla “Gel, Gör, Koru” isimli bir buluşma gerçekleşmişti. Binlerce insan orada toplanıp yaşanan felaketin büyüklüğünü hep birlikte görmüştük. Orada yapılan büyük bir toplantıyla, akademisyen, yazar, sivil toplum kuruluşları, çevre duyarlılığı olan insanlar bu yangının yaralarını nasıl sarabileceğimizi konuşmuştuk.
Her sözü olanın sözünü söylediği, fikirlerini paylaştığı, kimsenin tartışma içine girmeden hep birlikte “ne yapabilirim?” sorusuna yanıt aradığı bir gündü. Aslına bakarsanız, demokrasinin doğduğu, yeşerdiği bu topraklarda, katılımcı demokrasinin en önemli örneklerinden biri yaşanmıştı. Oradaki çözüm önerilerini tek tek dinleyip hayata geçirme sözü veren Tunç Soyer’i bir kez daha kutlamak istiyorum buradan. Demokrasi özlemimizin gün geçtikçe daha da arttığı günümüz Türkiye’sinin özlediği bir çalışmaydı. Köylüsünden çocuğuna, sivil toplumundan meslek odalarına kadar tek tek söz alıp konuşan katılımcılara da ayrıca bu toplantının verimini yükselttikleri için kendileriyle gurur duymalarını öneriyorum.
Dünkü konser bu toplantıda duyurusunu aldığımız bir dayanışma konseriydi. Amaç, elbette bunu finanse etmek değil, meselenin “toplumsallaşması” adına çok anlamlı bir organizasyondu. İzmir’in yanan ağaçları ve yok olan doğal hayati için yüz binlerce İzmirlinin dayanışma göstermesi sadece bu ormanların yaralarını sarmaya değil; bundan sonrasında böyle bir çevre felaketi yaşanmamasına dair bir bilinç oluşturuyordu.
Böyle bir kolektif aklin oluşması ve gelişmesi fikrini desteklemek ile kalmıyor bir parçası olabildiğim için mutluluğumu sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye’nin 3. büyük şehrinin belediye başkanı olarak yüz binlerce insani mobilize eden Tunç Soyer ve ekibinin basari hanesine önemli bir not olarak ekliyorum.
9 Eylül 1922’nin üzerinden 97 yıl geçti. Savaş ve işgal yıllarının ardından yanmış, yıkılmış İzmir nasıl kendi yaralarını her geçen gün sarıp onardıysa: nasıl ki İzmir, bu Cumhuriyet’in en yaşanabilir coğrafyasını küllerinden yarattıysa, dun de bu orman yangınlarının yaralarını sarmaya başladı.
Efemçukuru’ndaki yangın, ardından yapılan dayanışma çağrıları ve tüm bu etkinlikler gösteriyor ki; bir arada yasama kültürüne son derece bağlı bu insanlar, kentini ve içinde yasayan tüm canlıları koruyor ve önemsiyor, herkes birbirinin yasam alanının kutsallığı için gönüllü bir mücadele veriyor.
İyi ki İzmirliyim dediğim anlardan birini yasadım dün. İçimdeki huzursuzluk bir nebze de olsa dağıldı. Bu ülkeye olan inancım yeniden coşku ile filizlendi.
İzmir Tek Yürek oldu. Bu dayanışmanın parçası olan herkese sonsuz minnetle…