İzmir ciddi anlamda bir sporcu fabrikası. Basketbolcusu, futbolcusu, voleybolcusu, yüzücüsü, atleti, jimnastikçisi, adeta sonu gelmeyen bir maden gibi. Aslında bu İzmir sporunun kurtuluş şifresidir bir bakımdan. Bugün baktığımızda Altay, Altınordu, Karşıyaka, Bucaspor ve Göztepe’nin İstanbul takımlarıyla arasındaki makası kapatmasının en büyük fırsatı altyapıdan geçiyor. Altyapıya önem vermek ile dışarıya bağımlı olmak arasında ise çok ince bir çizgi vardır, biz bu noktada bir problem yaşıyoruz. Ya takımları sadece altyapı oyuncularından oluşturmaya kalkıyoruz ya da komple dışarıya bağımlı hale geliyoruz. İzmir sporunun Türkiye’ye yön verdiği dönemlere biraz ışık tutacak olursak, çözümün yanı başımızda olduğunu görürüz diye düşünüyorum.
2000’li yılların başından itibaren tepe taklak gelen İzmir sporunu incelersek, reçeteyi yazmak kolay olur. 2002 yılında ülke yönetimine gelen saray hükümetinin İzmir’e kestiği cezaya karşılık olarak hiçbir şey yapmayan İzmirli spor yöneticileri, bugün kentimizin sporda yaşadığı sorunların sorumlusu konumundadırlar. Saray hükümeti size stadyum yok, spor salonu yok, atletizm sahası yok, havuz yok derken şehrin büyükleri, kentin para babaları, bu da bizim İzmir’e hediyemizdir, diyerek bir ağaç dikmeye tenezzül bile etmediler. Günümüzde yaşanan ufak kıpırdanmaları fırsata çevirmeye çalışanlar, Göztepe amatör ligdeyken neredeydiler? Altay ve Karşıyaka amatörün eşiğinden dönerken neredeydiler? Bucaspor amatöre düşerken neredeydiler? İzmir’in milli yüzücüsü Emre Sakçı İzmir’de yüzecek, antrenman yapacak havuz bulamazken neredelerdi de şimdi çıkıp Emre’nin madalyalarında katkıları varmış gibi övünebiliyorlar?
İzmir sporuna ambargo uygulayan Akp hükümetinin ekmeğine yağ sürenler, plazalardan kulüp yönetenler, protokol tribünlerinde koltuk kapmaca oynayanlara bir sorsak, kulüplerin tarihlerinden bile bihaberler. Cumhuriyetçi ve demokratik geçinenlerin açtığı yollar sayesinde bugün İzmir kulüpleri, 10 yıl önce adı bile bilinmeyen, sermayelerinin nereden geldiği belli olmayan, tank palet fabrikasının peşkeş çekildiği yandaşlardan medet umar hale geldiler.
İzmir sporunun tek kurtuluşu vardır, o da sporcu ve yönetici bazında öze dönmektir. Şehrin coğrafyasına uygun isimlere kulüpleri emanet etmektir. Basmane Meydanına bıraksak, fuarın 9 Eylül kapısını bulamayacak adamlar, bugün İzmir’in her spor dalını zapt etmiş, şehrin kültürlerini yok saymışlardır. Son zamanlarda sportif olarak Göztepe, Altay, Karşıyaka, Bucaspor ve Altınordu’nun yakalamış olduğu yükselişi bir fırsat olarak görmek gerekir. Eğer yöneticiler süreçleri doğru okumayı çözebilirlerse, tekrar Türk sporunun podyumu olmayı başarabiliriz. Çünkü bu şehrin mayasında bu zaten var. Bir çok ilke imza atmış olan güzel İzmir’in tekrar Türk sporunu domine etme imkanı var ama bu ancak eldeki imkanların doğru kullanılmasıyla sağlanabilecek bir durum. Türkiye’nin en üst seviye basketbol liginde 7 tane İstanbul takımıyla sadece Pınar Karşıyaka tek başına mücadele ediyorsa, ülkemizin Futbol Süper Lig’inde 6 tane İstanbul takımıyla Göztepe tek başına mücadele ediyorsa, burada bir yanlış, bir ayıp var demektir.
İzmir’e yılladır sahip olduğu potansiyeli unutturmaya çalışanlara, İzmir’e gavur deyip dışlayanlara, artık sporda öze dönüşle cevap vermenin zamanı geldi de geçiyor. Günlük başarılara bel bağlamadan, ayakları yere sağlam basan sistemlerle, adım adım eski günlere dönmek hiçte zor değil. Yeter ki artık yöneticiler oturdukları koltuklarda geçmişte çok büyük isimlerin oturduğunu unutmasınlar. O isimler geçmişte çok büyük fedakarlıklar yaptılar; bu kulüpler ve branşlar için. Onların emanetlerine ihanet etmeyi bırakmanın zamanı çoktan geldi. Cepler için mücadele etmeye son verip, Atamızın mirası güzel İzmir ve İzmir’e ait değerler için mücadele etme vakti.
Başka İzmir yok…