Hatırlar mısınız bilmem… Eskiden bir nevi İzmir’e mahsus bir gelenek vardı. Sokaklarda tahta bir teknenin içinde renk renk macunlar satılırdı yaşlı amcalar tarafından. Bu tatlı, çoğunlukla dar gelirli aile çocuklarının en lüks tatlısıydı o zamanlar. Benim de o günlerden aklımda kalan en güzel fotoğraflarından biridir bu. Ben İzmir’e on altı yaşımda geldim. Hani yaşıma bakmadan tatmışlığım da oldu bu macunlardan. Ancak bu nefis tattan ziyade bunun başka bir güzellikte hatırası vardır bende. Çiğli’de bu tadı satmaya gelen adını bile bilmediğim o yaşlı amcayı ve çevresindeki onlarca çocuğu seyretmeye bayılırdım. Mahallemizin çocukları çoğunlukla dar gelirli ailelerin çocukları oldukları için güçlükle annelerinden babalarından aldıkları iki üç kuruşla sıraya girerler ve sabırla o nefis macunlardan nasiplerini almayı beklerlerdi. Yaşlı amca, sabırla ve yüzündeki tebessümle çay kaşığı büyüklüğündeki tahta çubuklardan birini alır, tekneye çubuğu daldırır; işte o zaman çocukların gözleri kocaman kocaman olur, sevinç çığlıklarının ardından macunlar afiyetle yenirken bir süre mahallede derin bir sessizlik olurdu.
Bu yaşlı amca macunu bölerken eşit davranmaya çok büyük özen gösterirdi. Bazen neşesi de yerinde olur fazla fazla verdiği zaman görün o zaman bizim mahallenin çocuklarını… Neşe dolu yüzlerle mahalleye dağılırlar ve bir huzur kaplardı her bir yanı. Renk renkti bu amcanın macunları; hiçbir tat birbirine karışmaz; çocuklar istedikleri renkteki macunu seçerlerdi. Eşit davranırdı macuncu amca; bu nedenle tezgâhının önünden her çocuk mutlu ayrılırdı. Dar gelirli ailelerin çocukları için küçük ama yeterli bir fırsattı bu tatlıdan tatmak. Üstelik hiçbir şey beklemeden biraz fazla vermek bu amcayı hiç rahatsız etmezdi. Bilakis mahallenin çocukları çok mutlu olurlardı.
Biz de aslında böyle bir tablonun içinde değil miyiz? Bu kadar rengin içinde her birimizin ayrı bir güzelliği ve önemi var bu topraklarda. Eşit davranılsa o yaşlı macuncu amca gibi, hepimiz her gün o çocuklar gibi huzurlu ve neşeli olarak evlerimize gideriz, değil mi? Fazla olan paylaşılsa, bunun neye zararı olur ki?
Bir de var olan fırsatları yok etmek var körü körüne. Şimdilerde de değil bir parça umut etmek var olan da elimizden alınıyor. İzmir’de dar gelirli öğrenciler için belediyelerin açtığı lise ve üniversiteye hazırlık kurslarını kapsayan dershaneler KHK ile kapatıldı. Yüzlerce öğretmen işsiz, yine yüzlerce öğrenci eğitimsiz...
Resmi Gazete'nin 29 Ekim 2016 tarihli sayısında yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname'nin altıncı bölümünde, Milli Eğitim ile ilgili düzenlemelere yer verildi. Belediyelerin dar gelirli öğrencilere yönelik açtığı ücretsiz hizmet veren dershanelerin kapatılmasını sağlayan düzenleme, 5580 sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu'na eklenen bir madde ile yapıldı.
Bu kapsamda İzmir'de Bornova, Karşıyaka, Bayraklı, Gaziemir, Karabağlar, Çiğli ve Buca'daki belediye dershaneleri kapatıldı. Tamam buna da tamam, diyelim! Peki bir umutla yola çıkan öğrenciler şimdi ne yapacaklar? Bu denli faydalı faaliyetlerin düzenlemesi yine öğrencilerin yararına olacak şekilde yapılabilirdi. Bu ne acayip bir döngüdür? Bir şeyin zeminini hazırlamadan bunca fakir, dar gelirli ailelerin çocukları, bizim çocuklarımız, mağdur edildi; zenginin önü daha da açıldı, bilmem farkında mısınız?
Çağdaş, laik, bilimsel eğitim... Hala en büyük arzumuzdur. Şimdi Milli Eğitim Temel Kanunu’ndaki fırsat ve imkân eşitliği nerede diye de sormak geliyor içimden. Tekneden bir parça tatlı macunu almak istedi çocuklar, çubuğu da kırdınız, tekneyi de devirdiniz. Tüm tatlı umutlar pislendi. Amma KHK imiş; Bir ton macunun kıvamını bozdu; O macuncu amcaları hala görebilen ve şimdi bu tekneden bir parça umut alabilen, bize de haber versin!